Kaderin Böylesi.. Bir çilenin hikayesi

Geyve.com olarak yayın hayatımızda 16 yılımızı doldurduk. Bu 16 yıl içinde mutlu, acı, hüzünlü, sevinçli pek çok habere imza attık. Bu haberler arasında bizleri ve okuyucularımızı etkileyen akıllarda iz bırakan çok sayıda haber yayınımız oldu.

Kaderin Böylesi.. Bir çilenin hikayesi
17 Mayıs 2021 - 16:04 - Güncelleme: 17 Mayıs 2021 - 16:08
Bugün Geyve.com yayıncılık sürecinde iz bırakan, 10 yıl önce sitemiz gönül dostu, şu an Antalya'da imam olarak görevli Zekeriya Kaya hocamızın (Bu vesileyle selamlarımızı iletiyoruz) imza attığı bir haberi, yeni kuşak ziyaretçilerimize hatırlatmak için yeniden ele aldık.

İşte 01 Haziran 2011'de yayınladığımız o haber..

Kaderin Böylesi.. Bir Çilenin Manifestosu

Aydınlar köyünden Zekeriya Kaya, bir çilenin, yalnızlığın, yoksulluğun, çaresizliğin ve bir hayatın dramını geyve.com ziyaretçileriyle paylaşıyor...

KADERİN BÖYLESİ

Fahrettin Şen... Sakarya'nın Geyve ilçesine bağlı Aydınlar köyünde oturuyor. Hayatını gelin onun ağzından dinleyelim.

- "Hocam ben 1951 senesinin Mart ayının on yedisinde dünyaya gelmişim. Ne için geldim gerçi onu da bilmiyorum. Doğduğum seneyi öğrendin gel şimdi hesapla; ben mi büyüğüm yoksa Tayip mi?
Yukarı köyde (eski köy) doğmuşum, haberim yok tabi. Bu eve gelirken üç yaşındaymışım. Yedi ay Kıran köyü ile Bayırköy arasında eski okula gittim. Abc'yi biliyorum ama yan yana getirip çaktıramıyorum. Koca Mustafa (babası) tabi gâvur okulu dedi aldı beni verdi yirmi koyun arkasına. Çobanlıktan sonra Diyarbakır'da Mardin Kapısı'nda nöbet tuttum.
Döndüm memlekete. Üç defa evlendim. En uzun süre duran hanım iki yıl kaldı yanımda. Yokluğa dayanamadılar tabi.
Bir çift öküzün ardında anamla babamla gençliğimi geçirdim.
Derince, Yarımca, Hereke'de gemilerde on yıl kölelik yaptım Rus gemilerinde.
1981'de babam, 1994'te anam öldü.
Evimin etrafındaki kayaları parçalarken baktım ki kalan ömrümde tükenmiş.

Sabah evimden çıktımı elimde kazmayla sanki dünyanın yönünü değiştireceğim diye bir hisse kapılırım. Bak hele gör, hele nereleri kazdım ben köstebek gibi.
Define peşinde koştum ama en sonunda buldum daha bir ay evvel.
Allah devletimizden razı olsun, onlara zeval vermesin. Emekli oldum. Gelecek ay maaş almaya başlayacam."

Fahrettin abi bu minare neyin nesi?
- "Önce şunu desem sana hocam. Bu minareyle aramda bir ortak yan var. 1994'te burada cami vardı yandı minare tek kaldı. Taştan olduğu için tabi. Aynı yıl anam öldü, bende tek kaldım. Şimdi onda ezan okunmaz, bende ise türkü okunmaz.

Teknoloji soruyorum Fahrettin abime...
- "Evimde sadece radyo var hocam. Televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi... ben bunları bilmem. Bir kilo fıstık olsun yanımda birde radyom. Onlar yeter bana.
Bazen ağlamak geliyor içimden bu minareye bakarken, radyomu dinlerken. Ama neden, nereye ağlayacağım onu da bilmem. Sen beni hayır pilavlarına götür Allah'ına kurban olam."

Duygulu bir muhabbet başlıyor aramızda sır kalacak şekilde. Garip kalmış bağları bahçeleri tıpkı kendisi gibi. Camisi yanmış minare gibi yaşlı gözleriyle kara toprağa kazdığı kayalara bakıyor. Parçaladığı taşlara eğiliyor. Terinden sonra gözyaşını veriyor. Elinde ki kazmayı hızlıca aniden kayalara çarptı şaşkın bakışlarımın önünde. Elinde ki kırık kazmaya baktı.
- "Allah'ım ne olur bu kazma gibi ömrüm bu yolda bitsin."
Ne demek istedi bilmiyorum ama kazmasıyla beraber kalbide kırıktı şimdi.

Elinde kalan kazmanın sapıyla evine yöneldi. Çok şey anlatmaya çalışan bakışlarını son kez yöneltti bana. Kara lastik ayakkabıları, dizleri yırtık pantolonu, elinde yılların çilesi nasırlarıyla girdi kapıdan içeri.
Kaderin böylesi de oluyormuş hayatta.

Sevgi ve saygılarımla

Zekeriya Kaya
Bu haber 2873 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum