İlhami Çelik

İlhami Çelik


Deprem öncesi anormal tabiat olayları

14 Eylül 2025 - 12:57 - Güncelleme: 14 Eylül 2025 - 13:03

DEPREM ÖNCESİNDE GÖZLENEN ANORMAL TABİAT OLAYLARI VE ANORMAL HAYVAN DAVRANIŞLARI   

Prof.Dr. İlhami Çelik 

Selçuk üniversitesi, Veteriner Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Konya 

1. DEPREM HAKKINDA BAZI ÖNEMLİ KAVRAMLAR 

Deprem, en basit tanımıyla yerküreyi oluşturan tektonik levhaların bazı sebeplerle kayması, kırılması veya çökmesiyle meydana gelen yer hareketidir. Bu nedenle çok farklı nedenlerle çok farklı büyüklüklerde depremler meydana gelir. Ancak büyük depremler genellikle yer katmanlarındaki kırık hatları (fay hatları) üzerinde meydana gelmektedir. Konunun detaylarını uzmanlara bırakarak, Geyve’nin güneyinde yaklaşık olarak doğu-batı doğrultusunda uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın güney kolunun yanal atımlı bir fay hattı olduğunu ve bu hattın güneyindeki kara parçasının kuzeye göre yılda yaklaşık 2,5 cm kadar batıya doğru kaymakta olduğunu belirtmekle yetinelim.  Aşağıdaki şekilde, yanal atımlı bir fay üzerinde meydana gelen bir depreme ait temel tanımlar açıklanmıştır (Şekil 1).  

Depremlerin sınıflandırılmasında 2 kriter esas alınır. Bunlardan ilki depremin büyüklüğüdür (magnitüd) ve Richter ölçeğine göre belirlenir. Bu ölçeğin oluşturulmasında depremle açığa çıkan enerji esas alınmıştır ve değerler (en büyük değer 10) logaritmik olduğundan, düşük ve yüksek iki deprem arasındaki salınan enerji farkı çok büyüktür (yaklaşık 32 kat). Depremlerin sınıflandırılmasında dikkate alınan diğer bir diğer kriter de depremin şiddetidir. Bunda Mercalli sınıflaması kullanılır ve en yüksek şiddet derecesi XII’dir. Bu sınıflamada depremin yer yüzeyine ve yerleşim yerlerine yakınlığına bağlı olarak ortaya çıkan yıkım derecesi dikkate alınır. Mercalli sınıflaması, Richter sınıflamasıyla tam uyum göstermez. 

Şekil 1. Bir depremin açıklanmasında yararlanılan temel tanımlar. https://www.instructables.com/id/The-Steps-to-Locating-the-Epicenter-of-an-Earthqua/ 

2. GEYVE’NİN DEPREMSELLİĞİ 

Çevresiyle, doğasıyla, insanıyla kısacası her şeyiyle çok güzel olan Geyve, ne yazık ki, aşağıdaki şekilden de anlaşılacağı gibi Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın (KAF) Dokurcun-Akyazı’da- kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılmasıyla oluşan 2 fay hattından güneydeki kolun çok yakınında yerleşmiş durumdadır (Şekil 2). Bu nedenle Geyve, tarih boyunca,  gerek Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın gerek kuzey kolunda meydana gelen ve gerekse de güney kolunun kendi ürettiği depremlerden etkilenmiştir ve etkilenmeye de devam edecektir.  

Şekil 2. Geyve’nin yakınından geçen fay hatları.  07 Mayıs 2015, https://www.geyvemedya.com/geyve-deprem-fayini-arastiran-akademisyene-odul/ 

1999 yılı 17 Ağustosunda meydana gelen yıkıcı Marmara Depremi’nden sonra Geyve’yi etkileyen büyük bir deprem meydana gelmemiş olmakla birlikte; Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kuzey kolu üzerinde meydana gelmesi beklenen büyük depremden Geyve’nin de önemli derecede etkilenecek olması yanında, güney kolunda da büyük bir deprem beklendiği, konunun uzmanları tarafından ifade edilmektedir. Bu konuda basına yansıyan çok sayıda uzmanın açıklamasına elektronik veri kaynaklarından ulaşılabilir. Geyve’nin tarih boyunca yaşadığı deprem tecrübeleri ve kuzey kolunda belirli bir gelecekte meydana gelmesi beklenen ve Geyve’yi de etkileyecek olan depremden önce belirli hazırlıkların yapılması elbette ki uğranılacak can ve mal kaybının azaltılmasına önemli katkılar yapacaktır.  

Günümüzde depremlerin zamanı, yeri ve büyüklüğünü önceden tahmin edilebilen bir metot ve bilimsel bir yöntem henüz geliştirilememiştir. Bununla birlikte, umut vaat eden çalışmalar yapılmaktadır. Deprem tahmininde depremin meydana geliş anına yakınlık bakımından 3 tahmin dönemi vardır. Bunlar; uzun dönem, orta dönem ve kısa dönem tahminleridir. Uzun dönem tahmini, yıllar ve on yıllar öncesini kapsamakta olup; halkın güvenliğiyle sınırlı derecede ilgilidir ve sonuçları fazla güvenilir değildir. Orta dönem tahmini, deprem öncesi birkaç haftayla birkaç yıllık dönemi kapsar ve bu tür tahminler de uzun dönem tahminleri gibi halk açısından önemli pratik faydalar sağlamaz. Kısa dönem tahminleriyse, depremden günler ve haftalar öncesi dönemi kapsar. Halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla tahliyesi için en faydalı olan tahmindir. Son birkaç yılda, depremin P dalgasının algılanmasıyla, depremin üst merkezine (episantırına, bkz. Şekil 1) olan uzaklığa bağlı olarak kullanıcılara saniyeler öncesinde uyarı yollayabilen yazılımlar ve sistemler uygulamaya sokulmuştur. Bunların, özellikle elektrik ve gaz sistemleri, yüksek hızlı trenler gibi riskli sistemlerin daha az hasar almalarını sağlama bakımından önemi göz ardı edilemez. Bireysel korunmaya hazırlanma bakımından da önemli katkıları olacaktır. 

Deprem tahmininde, deprem öncesinde yer katmanlarında ve atmosferde oluşan fiziksel, kimyasal, yapısal değişimlerin ve bunların çevrede, özellikle de yer altı sularıyla insan ve hayvanlarda neden olduğu değişiklikler algılanarak veriler analiz edilir ve bir sonuca varılmaya çalışılır. Günümüzde pek çok umut verici sonuçlar alınan bilimsel çalışmalar bulunmaktadır. Bu konuda verilecek olan “depremin şu zamanda, şurada şu büyüklükte olacaktır” kararının yanlış çıkmasıyla, “deprem olmayacaktır” kararının yanlışlığı hemen hemen aynı olumsuz sonuçlara yol açacağından; bilim adamları pratik ve her zaman doğru sonuç veren bilimsel bir yöntemi belirlemeden önce oldukça ince eleyip sık dokumaktadır. 

3. HAYVANLARIN İNSANLARDAN FARKLI OLAN BAZI ALGILAMA YETENEKLERİ 

Hayvanların deprem öncesi sergiledikleri anormal davranışlardan, depremlerin önceden tahmin edilmesi amacıyla yoğun olarak çalışılmaktadır.  Bu konuda ikisi de deprem ülkesi olan Çin ve Japonya başı çekmektedir. Çin’de, hayvan davranışlarından yararlanılarak yeri ve zamanı önceden tahmin edilerek yüz binlerce insanın hayatının kurtarıldığı en az 2 büyük deprem vardır. Bu konuya girmeden önce hayvanların insanlardan farklı olan algılama yetenekleri hakkında bilgilenmek oldukça faydalı olacaktır. 

Her hayvan kendi çevresinde yaşamını sürdürecek algılama, beceri ve yeteneklerle donatılmıştır. Bu nedenle, insanlardan farklı ortamlarda yaşayan hayvanların çevreye uyum gösterebilmesi için değişik algılama yeteneklerinin olması doğaldır. Aksi halde türlerin devamı imkânsızdır.  İnsanlığa düşen, sürekli araştırarak deprem öncesinde anormal hayvan davranışlarının belirlenmesi ve alınan sonuçlardan deprem tahmininde yararlanabilmektir. 

Köpeklerin işitme ve koku alma duyuları olağanüstü derecede mükemmeldir. İnsanların işitme frekans sınırları gençler için saniyede 13-17.000 titreşim/saniyedir (kabaca 20 Hertz-20.000 Hertz, yâda 20 Hz-20 kHz).  Köpekler frekansı 67 Hz-47.000 Hz, kedilerse 55 Hz-79.000 Hz arasındaki sesleri duyabilirler. Bu yüzden bu hayvanlar insan için ultrasonik (yani ses üstü) olarak nitelenen sesleri işitebilir. Filler 20 Hz altındaki ses altı (subsonik) dalgaları algılayabilir ve bu yeteneklerini aralarındaki iletişimde kullanırlar. Güvercinlerin de bu sesleri duyabildiği ileri sürülmektedir. Ses altı dalgalar çok uzaklara gidebilir ve suda fazla kayıp olmadan ilerleyebilirler. Sivrisineklerde işitme organı olmasa da erkek sivrisineklerin antenleri üzerindeki tüyler sadece dişinin kanatlarından çıkan sesleri algılayacak frekansa ayarlıdır. Çekirgelerin sesi algılayan zarları, kendi türleriyle haberleşecek şekilde belirli sesleri algılar. Hamam böcekleri ayaklarıyla işitir ve zeminden gelen titreşimlere insanlardan 100.000 kat daha duyarlıdır. Bu algılama şekliyle çoğu böcek avının yerini belirler ve düşmanlarından kaçar. Birçok avcı memeli hayvan türü, kemirgenlerin yaydığı ve frekansı 20.000 Hz’in üzerindeki ultrasonik sesleri duyabilir. Ultrasonik sesi en iyi kullanan uçucu memeli hayvan yarasadır ki bazı, yarasa türlerinde duyma üst eşiği 100.000 Hz’e çıkabilmektedir. Yarasa, ultrasonik sesleri hem çıkarabilmekte ve hem de algılayabilmektedir. Bu sayede yarasa, bir engele veya avına çarpıp yansıyan ultrasonik dalgaları algılayarak çevrenin ve avın bir görüntüsünü milimetrik hassasiyetle oluşturabilmektedir. Bu sayede bir yarasa; avın yeri, büyüklüğü, hızı ve hareket yönü gibi bilgileri büyük bir dakiklikle belirleyebilmektedir. Yarasada bu yetenek varken cırcır böceği ve gece kelebekleri de yarasanın yaydığı ultrasonik dalgaları algılayabilmekte ve av olmaktan kurtulmaya çalışmaktadır. 

Kenelerin ışık algılaması yanında sıcaklık algılama duyusu da çok iyi gelişmiştir. Neslini sürdürebilmesi için yapışacağı hayvanın sıcakkanlı tür olması yanında memeli hayvan da olması gerekir. Bunun için de bu hayvan türlerinin vücudundan salınan tereyağı asidi (bütirik asit) kokusunu algılamak üzere gelişmiş olan olağanüstü bir koku algılama yeteneği vardır. Kene bu üç duyusu sayesinde binlerce yıldır türünün devamını sağlayabilmiştir. 

İnsan gözü, mor renkle kırmızı arasındaki 7 rengi tanıyabilir. Hâlbuki bu görülebilen ışık bölümü, elektromanyetik dalga yelpazesinin (spektrumunun) çok dar bir alanıdır. Yani insanoğlu dünyaya “çok dar bir pencereden dar bir görüş kapasitesiyle” bakabilmektedir. İnsan gözünün bir başka özelliği de saniyede 20’den daha fazla hareket aşamasını algılayamamasıdır. Bu yetmezlik sinema ve televizyon gibi görsel araçların temelini oluşturur. Arılarsa, saniyede 200 görüş çerçevesini ayırt edebilmektedir. Yusufçuk’ta (helikopter böceği) bu özellik, saniyede 2,000 karedir. Bu sayede yusufçuk ve arılar uçarken hızla değişen görsel ortama uyum gösterebilmekte ve tehlikelerden kaçabilmektedir. 

İnsan gözü, kızılaltı ışınları algılayamadığından, gece görüşü çok zayıftır. Çok yoğun olan kızılaltı (infrared) ışınları ise sıcaklık olarak algılayabilir. Çıngıraklı yılanlarsa, Jacobson organları sayesinde kızılaltı ışınları görüntü oluşturmada kullanabilir. Bu sayede yılan, sıcakkanlı fareyi zifiri karanlıkta görebilir. Kınkanatlı ailesinden olan bazı böcekler de kızılaltı ışınları görebilir ve bu sayede orman yangınlarından sonra hala yakıcı sıcaklıktaki ağaçları tanıyarak onlara konmazlar.  

Gece avlanan hayvanlar çok düşük ışık şiddetinde, hatta bize karanlık gelen ortamda bile görüntü oluşturabilmekle birlikte, çoğunlukla renkleri algılayamamaktadır. İnsanlar da karanlıkta renkli göremez. Hayvanlarda gece görüşü büyük oranda gözdeki yansıtıcı tabaka (tapetum lucidum) sayesinde göze giren ışığın yansıtılarak alıcı hücrelere tekrar yönlendirilmesiyle güçlendirilmesiyle sağlanır. Bazı hayvanların gözlerindeki yansıtıcı tabaka gece parlar. Geyik ve baykuş gibi bazı hayvanlar aysız gecelerde bile insanların alacakaranlıkta gördüğünden daha net görebilir.  

Renk yelpazesinin öteki ucunda yer alan morötesi (ultraviyole) ışınlar yüksek enerjili olduğundan, insan gözünün retinasında ve ciltte kanserlere neden olur. Bu nedenle morötesi ışınların göze ulaşması istenmez. Hâlbuki çiçeklerde tozlaşmayı sağlayan bazı böcekler, bu ışınları çiçeklerin balözü ve çiçektozunu görmek için kullanır. Bazı böceklerse uzaklardaki su kaynaklarını morötesi ışınlar yardımıyla bulur. Çoğu hayvan, gündüz yönlerini ve belki de zamanı, güneşin gökteki konumuna göre belirlemektedir. Bulutlu havalardaysa, polarize olan morötesi ışık yardımıyla güneşin gökteki yerini, dolayısıyla kendi konumlarını ve yönlerini belirleyebilmektedir. 

Köpeklerin koku alma organında 280 milyon hücre varken, kedilerde 67 milyon hücre, insanlardaysa 5-20 milyon hücre bulunur. İnsanlar havadaki 100 binde bir molekül oranındaki koku moleküllerini algılayabilirken, köpekler 100 katrilyonda bir oranındaki koku moleküllerini algılayabilir. Bu yüzden köpek ve kediler ortamdaki kokuları çok daha hassas biçimde tanırlar. Bir parfüm uzmanı birkaç bin farklı kokuyu ayırt edebilirken, bir köpek sayısız insanı kokusundan tanıyabilir. Bu yüzden biz insanlar, karşılaştığımız yeni bir şeye dikkatle bakarken, köpekler onu dikkatle koklar.   

Hayvanların bazıları insanların algılamadığı bazı duyulara da sahiptir. Bunların en önemlisi, bazı böcek, balık, sürüngen, kuş, balina ve yunuslarda dâhil olmak üzere bazı memeli hayvan türleriyle hem karada ve hem de suda yaşayan bazı hayvan türlerinin (amfibiler), hatta bazı bakterilerin yerin manyetik alanını algılamasıdır. Hayvanlar bu algılama şeklinden, yaşadıkları bölgede gece yön bulmakta ve göç etmekte yararlanmaktadır. Arıların biyolojik saatlerini ayarlamada yerin manyetik alanından yararlandıkları bilinmektedir.  

İnsanların algılayıp algılamadığı kesin olarak bilinmeyen fakat hayvanların algıladığı kesinlikle bilinen bir algılama şekli de elektriksel alanın algılanmasıdır. Köpek balıkları avlarının yaydığı elektriksel alanları algılar. Bu algılamanın en mükemmel olduğu hayvan türü yılan balıklarıdır. Bu balıklar haberleşme, avlanma ve düşmanlarını felç etmek için elektriksel alanları kullanır.  

Yukarıdaki bilgilerden, insanın algılama yeteneğinin bazı hayvanlardan daha sınırlı olduğu; aslında her canlı türünün yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ve yeterli algılama sistemleriyle donatılmış olduğu sonucu çıkmaktadır.  

Bu nedenle, bizlerin, tabiatta olan biten her şeyden haberimizin olmasını bekleyemeyiz. Hayvanlar, muhtemelen bugün bilmediğimiz başka algılama yeteneklerine de sahiptir ve onların bu karmaşık algılama sistemlerinden depremlerin önceden belirlenmesinde yararlanılmasına çalışılmaktadır. 

4. DEPREM ÖNCESİNDE GÖZLENEN ANORMAL HAYVAN DAVRANIŞLARI VE DEPREMİ ALGILADIĞINA İNANILAN HAYVAN TÜRLERİ  

Yüzyıllardır, deprem öncesinde anormal hayvan davranışlarının ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunların pek çoğu efsane ve hikâyeler halinde günümüze kadar gelmiştir ve pek çoğunun da deprem ülkesi olan Japonya kaynaklı olması doğaldır. Japon edebiyatında özellikle balıklar, kuşlar ve küçük hayvanların deprem öncesi anormal davranışları hakkında pek çok örnek bulunmaktadır.  

Depremle ilgili anormal hayvan davranışlarının çoğu, genelde kişisel bildirimler şeklinde olup, sayısal bir değerlendirme bulunmamaktadır. Bununla birlikte, yaygın ve kalıcı olmaları, bunların ortaya çıkışlarının fiziki bir temeli olabileceğini akla getirmektedir. Hayvanların zaman içinde deprem belirtilerini algılayabilen yüksek bir duyarlılık geliştirdikleri düşünülmektedir. Mesela, yer hareketlerinin aktif olduğu bölgelerde yaşayan hayvanlar, ölümle sonuçlanan yuva göçüklerine karşı daha duyarlıdır. Bu yüzden, deprem öncesi değişiklikleri algılayabilen hayvanların hayatta kalma şansları daha fazladır.  

Hayvanların deprem öncesi davranışlarının dikkatli gözlenmesiyle elde edilecek bilgiler depremlerin önceden tahmininde önemli bir araç olabilir. Bununla birlikte, hayvan davranışlarının yorumu ağırlıklı olarak insanlar tarafından yapılmaktadır. Hayvanlarla direk haberleşme imkânı da olmadığından, bir hayvanın davranışında ortaya çıkan anormalitenin başka bir dış nedenle mi, yoksa depreme bağlı olarak mı ortaya çıktığını kestirmek zordur. Bunu anlamak için bazı metotların geliştirilmesine çalışılmıştır. Bu amaçla, gerçekleşen depremlerin yer yüzeyine ulaştığı noktayla (episantır) anormal hayvan davranışlarının gözlendiği yerin uzaklığı, hayvan davranışının gözlendiği an ile takip eden depremin meydana geldiği an arasındaki süre kaydedilmiştir. Bu yaklaşımla karakteristik bir yarıçapla gecikme zamanı belirlenebilmektedir. Eğer bir depremden önce etkin bir şekilde anormal hayvan davranışları hakkında çok miktarda veri toplanır ve her verinin karakteristik yarıçapı kullanılarak çemberler çizilebilirse; bu çemberler depremin yeryüzündeki izdüşümü (episantır) noktasında kesişecektir. Bu yaklaşım doğru olsa da insanların bir anomali hakkında tarafsız bir değerlendirme yapamaması nedeniyle gerçekleşmesi mümkün olmamaktadır. Çoğu olayda, gözlenen anormal hayvan davranışları sadece deprem olup bittikten sonra hatırlananlar arasındadır ve bu yüzden, hayvan davranışları üzerinde depremden önceki dönemleri de kapsayan dönemlere dair bilimsel kayıtlar genelde bulunmaz. 

4.1. Balıklar 

  Suda yaşayan hayvanların algılama sistemleri, muhtemelen deprem öncesi meydana gelen yer kaynaklı elektrik sinyallerini algılamaktadır. Bu konuda özellikle balıklar öne çıkmaktadır ve bu hayvanların deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yerin elektriksel sinyallerine verdiği tepkilerin tespiti, kaydedilmesi ve yorumlanması büyük önem arz etmektedir.  

Kürek balığı denizin çok derinlerinde yaşayan ve 5 m’den uzun olabilen dev balıklardandır. Depremi önceden algılayıp sahile çıktığı bilinir. Japonlar bu balığın deprem algılama yeteneğiyle çok yakından ilgilenmektedir. Yılan balıkları da deprem öncesi çok tipik ve belirgin anormal davranışlar sergiler. Sazan veya uskumruların deprem da öncesi gruplar halinde yaşadıkları derinlerden sığ sulara göç ettikleri Japon balıkçılar tarafından bildirilmiştir. Aynı zamanda, büyük şehirlerdeki havuzlarda yaşayan sazan ve yayın balıklarının depremden günler veya saatler öncesinde huzursuzlandıkları ve sinirli davrandıkları anlatılmaktadır. Bir tank içinde bulunan yayın balıklarının tek başlarına yaklaşan bir depreme herhangi bir tepki vermedikleri, fakat deprem olacağında tanka dokunanlara karşı sinirli tepki verdikleri bilinmektedir. Sardalyalarsa, genelde denizin sığ bölgelerinde plankton yedikleri halde, büyük bir depremden önceki akşam saatlerinde derinlerde dibe tutunmuş diyatomaları yemektedirler. Balıkçıların deprem öncesi daha fazla balık avladıkları da aktarılanlar arasındadır.  

4.2. Kemirgenler 

Deneysel çalışmalarda, deprem öncesi oluşan yerin elektrik dalgaları benzeri elektrik alanlarına maruz bırakılan albino sıçanların, Moğol kum sıçanlarının, Gine sıçanlarının ve kızıl serçelerin depremlerden önce oluşan elektriksel alan değişikliklerini algıladıkları ve sinirlilik hali gösterdikleri tespit edilmiştir. Hayvanların elektrik alanından kaçtıkları, panikle koşuşturdukları, sıçradıkları, yerde yuvarlandıkları, çığlık attıkları, arka ayakları üzerinde dik durdukları, telleri ısırdıkları dikkati çekmiştir. Bir deprem anında sıçan ve gelincikler kümelenir; evleri, tahıl ambarlarını ve diğer binaları, hatta şehri eder ve etrafta dolanırlar.   

4.3. köpekler 

Aşırı şekilde huzursuzlanır, havlar, ulurlar, korkulu ve sinirlidirler; kaçabilenler kaçar veya kaybolur. 

4.4. Atlar 

Korkulu, sinirli ve huzursuz davranırlar; yeri tepikler, tekme atar veya yerde yuvarlanırlar; binmeye müsaade etmez ve yürümek istemezler; yularlarını parçalarlar; aşırı sesler çıkarırlar; kaçarlar veya kaybolurlar. 

4.5. Sürüngenler, hem karada ve hem suda yaşayan hayvanlar 

Soğukkanlı ve kış uykusuna yatan hayvanlardan olan yılanların depremi algıladıkları ve yuvalarını terk ederek yüzeye çıktıkları M.Ö. 373’ten beri bilinmektedir. Yılanların depremi önceden algıladıkları Çin’deki Haiçeng depreminde çok iyi anlaşılmıştır. Yılanlar muhtemelen çok zayıf yer titreşimlerini ve sıcaklık farklarını algılayarak depremi önceden algılayabilmektedir. Kışın yuvalarını terk ederek yüzeye çıkar, büyük gruplar oluşturur ve donarlar.  

Su kaplumbağaları suyu terk ederler. Kertenkeleler yuvalarını terk ederler.  

       İtalya’daki L’Aquilla kasabasında 2009’da meydana gelen ve 300’den fazla kişinin öldüğü 5,9 büyüklüğündeki depremden 3 gün önce kara kurbağaları göletlerini terk etmiştir. Kurbağalar depremin üst merkezine 74 km uzaktaydı ve ana sarsıntıdan son artçı şoka kadar yumurtlamadılar. Bilim adamları kurbağaların sudaki elektrik yüklü parçacıkları veya gaz kabarcıklarını, en azından mutlaka “bir şeyi” algıladıklarına inanmaktadır. Kara kurbağaları Çin’de 2008’de meyana gelen 7,9 büyüklüğündeki 70.000 kişini öldüğü Sichuan depreminde de anormal davranışlar sergilemişlerdir. Bu depremden önce 2.000 kişini öldüğü bir yerleşimde binlerce kara kurbağasının sokakları doldurduğu ifade edilmiştir.  

4.6. Yabandaki ve hayvanat bahçelerindeki kuşlar 

Depremden önce serbest kuşların sürekli uçtukları ve bazen anlamsız davranışlar sergiledikleri bilinmektedir. Örneğin 2011 yılının ağustosunda A.B.D.’nin doğu kıyısını vuran 5,8 büyüklüğündeki depremden önce bir hayvanat bahçesindeki ördekler suya kaçarken, flamingolar aniden bir araya toplanmıştır. Vahşi yaşamdaysa hep birlikte kaçmaktadırlar. Sülünlerse hep birlikte çığlık atmıştır. Genel olarak kuşlar huzursuzdur, korkarlar, sürekli havalanır ve konmak istemezler; ağaçları, yuva ve tüneklerini, yaşadıkları bölgeyi dev sürüler oluşturarak terk ederler.  

4.7. Evcil kuşlar 

Kümeslerine ve tüneklerine girmezler; korkulu ve sinirli davranırlar, aşırı gürültü yaparlar; sülünler gece boyunca çığlık atar; barınaklarının çitlerini parçalamak ister, kaçar, kayıplara karışırlar.  

4.8. Sığır, domuz ve koyunlar 

Deprem ve tsunamiden birkaç saat öncesinde otlamakta olan inekler huzursuzlanır, korkar veya sinirli davranışlar sergileyerek hemen ahırlarının yakınına döner fakat içeri girmek istemez veya yüksek bölgelere kaçarlar. Sığırlar benzer davranışı volkan patlamasından önce de gösterirler. Aşırı gürültü çıkarırlar, saldırganlaşır, birbirlerini ısırırlar; çitleri kırıp kaçmak isterler, kaçarak kayıplara karışırlar.  

4.9. Omurgasız hayvanlar 

Oğul arılar bölgeyi terk eder, deniz hıyarları ortadan kaybolur, solucanlar toprak yüzeyine çıkar, çok sayıda deniz kestanesi ortaya çıkar, yengeçler kıyıya çıkar, mikroskobik deniz canlıları yüzeye vurur, deniz yılanları nehirlere doğru yüzer, çok sayıda uçan karınca görülür, kırkayak sürüleri ortaya çıkar, ıstakoz ve kalamarlar su yüzeyine çıkar, birçok ahtapot sığ kıyılarda acayip davranışlar sergiler. 

Karıncaların depremi önceden tahmin edebildiği ancak 2013 yılında ortaya çıkmıştır. Bu durumun muhtemel sebebi, bu hayvanların büyüklüğü 2,0’den fazla olan depremleri hissedebilmeleri ve insanların karıncalarla sık karşılaşmamasıdır. Karıncalar gece dahi olsa depremden önce yuvalarını terk eder. Bu davranışları muhtemelen yerin titreşimleriyle yuvalarının çökme korkusundan kaynaklanmaktadır. Karıncaların, depremin olacağını havadaki karbondioksit seviyelerindeki ve yerin manyetik alanındaki değişimlerden anladığına inanılmaktadır. 

5. TARİH BOYUNCA, DİKKAT ÇEKİCİ ANORMAL HAYVAN DAVRANIŞLARI GÖZLENEN BÜYÜK DEPREM ÖRNEKLERİ  

5.1. Milattan önce (M.Ö. 373) Helike (Eliki) depremi (Yunanistan) 

Sıçanlar, yılanlar, gelincikler, böcekler, kırkayaklar ve diğer bütün yaratıklar beş gün boyunca Korint tepelerine giden yola düşerek şehri terk etmişlerdir. Deprem, şehir halkını uykudayken yakalamış ve pek çok kişi ölmüştür. Kurtulanları da oluşan tsunami dalgaları yutmuştur. Şehrin kalıntıları 2001 yılında bulunmuştur. 

5.2. Tokyo (Edo) 1855 ve 1923 depremleri ile sonrası depremler (Japonya) 

    İlginç biçimde, Japon mitolojisine göre depremler Yayın Balığı Namazu’nun kuyruğunu sallamasıyla meydana gelir. Japonlarca, yayın balığının aynı zamanda tehlikeleri haber  verdiğine de inanılır. Belki de yayın balığının deprem öncesinde sergilediği acayip davranışlar bu inanca yol açmıştır.   Yayın balıkları, 1855 yılındaki Edo depreminden önce olağanüstü derecede aktifleşmiştir. 1923 Tokyo depreminden günler önce de su yüzeyine çıkmışlar ve kolayca yakalanabilmişlerdir. 1993’te Japon araştırıcılar akvaryumlardaki yayın balıklarının deprem öncesi davranışlarını incelemeye başlamışlardır. 2005 yılında Profesör Yada, okul çocuklarına akvaryumdaki yayın balıklarının davranışlarını incelemede önderlik eden bir rehber kitapçık yollamıştır.  Araştırıcı, yer hareketlerinin artışıyla yayın balıklarının aktivitelerindeki artış zamanının %70 oranında uyum gösterdiğini ileri sürmektedir. 

5.3. Haicheng 1975 depremi, Richter ölçeğine göre 7,3 büyüklüğündeki deprem (Çin) 

Çinliler hayvan davranışlarındaki anormal değişiklikleri sistematik bir şekilde izleyerek 4 Şubat 1975’te meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki Haiceng depremini başarılı bir şekilde, 1974’ün aralığının ilk günlerinde tahmin etmişlerdir. Hayvan davranışlarındaki en belirgin değişiklik, kış uykusunda olması gereken hayvanlardan yılanların intihar edercesine yuvalarından yüzeye çıkıp donmaları ve sıçanların da yüzeye çıkmalarıydı. Bu anormal olayları aralık sonunda depremin öncü sarsıntıları takip etmiştir. Şubatın ilk günlerinde inekler, atlar, köpekler ve domuzlar anormal davranışlar sergilemiştir. Depremin büyük sarsıntısı gelmeden şehir boşaltılmış ve 100.000 civarında insan kurtulmuştur.   

5.4. Tangshan 1976 depremi, Richter ölçeğine göre 8,2 büyüklüğündeki deprem (Çin) 

 1976’daki Tangshan depreminde de bazı anormal hayvan davranışları bildirilmişse de o zamanın siyasi çekişmelerinden dolayı bu konuyla ilgilenilmemiş ve uyarı yapılmamıştır. Bu depremde tam 250.000 kazazede zarar görmüştür. Depremle şehir yerlebir olmadan önce sıçanlar gündüz gruplar halinde panikle koşuşturmaktaydı. Tavuklar yem yememiş, yüzden fazla kuş göç etmiştir.  

5.5. Hint okyanusu 2004 depremi, Richter ölçeğine göre 9,1-9,3 büyüklüğündeki deprem ve tsunami (Endonezya, Bangladeş, Sri Lanka, Hindistan, Malezya, Myanmar, Tayland, Singapur) 

26 Aralık 2004 yılında yerel saatle gece yarısı 00,58’de meydana gelen deprem, sismografla kaydedilen en büyük 3. depremdir. Ölü sayısı yaklaşık olarak 228.000 bin, yaralı sayısıysa 128.000 olarak tespit edilmiştir. Ölenlerin üçte biri çocuklardır. Filler deprem öncesi yüksek bölgelere kaçmış, flamingolar alçak yerlerdeki üreme bölgelerini terk etmiş, çılgına dönen yarasalar tsunamiden önce uzaklara uçmuşlardır. Depremden ve tsunamiden sonra vahşi hayvan ve fil ölülerine rastlanmaması hayvanların depremi önceden tahmin ettiklerini doğrulamıştır. 

5.6. Sichuan 2008 depremi, Richter ölçeğine göre 8,0 büyüklüğündeki deprem (Çin) 

Depremden üç gün önce, depremin merkez üssüne yakın olan Mianyang şehrinin caddelerinde binlerce kara kurbağası görülmüştür. Zebralar başlarını hayvanat bahçesinin duvarlarına vurmuşlar, filler sallanmaya başlamıştır. Aslan ve kaplanlar normalde uyumaları gerekirken uyumamış, tavus kuşları ötmeye başlamıştır. Fakat belirtilerin depremle alakası kurulamamıştır. 

5.7. L’aquilla 2009 depremi, Richter ölçeğine göre 6,3 büyüklüğündeki deprem (İtalya) 

Bir karakurbağası topluluğunun depremden üç gün önce, yaşadıkları göleti topluca terk ettikleri dikkati çekmiştir. Bu bilgi halkın aktarımı değil, bilim adamlarının gözlemidir. Konuyla ilgilenen ABD havacılık ve uzay ajansı (NASA), göletlerin içindeki kayaların havayla etkileşerek iyon oluşturan elektrik yüklü parçacıklar yaydığını açıklamıştır.  Suda veya hem karada ve hem de suda yaşayan amfibik canlılar depremin gelişini önceden algılayabilmiştir.  

5.8. Peru 2011 depremi, Richter ölçeğine göre 7,0 büyüklüğündeki deprem (Peru) 

Yanachaga ulusal parkına yerleştirilen kameralar 7,0 büyüklüğündeki depremden 3 hafta önce hayvanların anormal davranışlar sergilediklerini tespit ettiler.  Deprem yaklaştıkça hayvanlar parkı terk ettiler. İlk önce kemirgenler ortadan kayboldu. Sıçanlar deprem öncesi değişikliklere çok duyarlıdır. Bu hayvanları kuşlar ve karıncayiyenler takip etmiştir. 

6. DEPREM ÖNCESİNDE MEYDANA GELEN DİĞER ANORMAL TABİAT OLAYLARI 

      İlk dikkati çeken anormallikler yoğun alev sütunları, gökyüzü ışıkları, anormal bulutlar, anormal hava şartları olmuştur. Bir Japon samurayı, 1751 yılında Niigata’daki bir çiftlik çeşmesinden akan ekseriya temiz ve berrak olan suyun, meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremden önce çamurlu bir hal aldığını fark etmiştir. Bölgedeki diğer birkaç çeşmede de aynı olayı gözleyince o gece olacak depremi tahmin etmiştir. Aynı depremi yaşayan başka biri, depremden önce yerden acayip bir rüzgâr estiğini ve bunu gören madencilerin depremden 3 gün öncesinden itibaren adadaki altın madenine inmediklerini ve bu yüzden can kaybı yaşanmadığını yazmıştır. Bölgede daha önce de “Chiki” denen bu rüzgâr estikten sonra büyük depremlerin olduğu tecrübe edilmiştir. 

1 Kasım 1755 yılında, Portekiz’in Lizbon şehrini yıkan depremden önceki 31 Ekimde insanlar huzursuzluk hissetmiş, hava kötüleşmiş, kuzey rüzgârı esmiş, denizden sis gelmiş, çeşmelerden sarı çamurlu su akmıştır. Bu büyük depreme ilişkin bazı bildirimler Emmanuel Kant’ın kayıtlarında da gözlenmektedir. Kant’a göre depremden beş gün önce yerden çıkan dumanlar yüzünden yüzeye çıkan kurtlar her yeri kaplamıştır.  Bazı depremlerden önce güçlü ışık çakmaları ve hayvanların kasvetli tavırları dikkati çekmektedir. Bazı insanlar depremden önce sinirlilik ve endişeye kapılmaktadır. 

Tokyo, Japonya’da 11 Kasım 1855 yılında meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki Edo depreminden önce denize açılan 19 denizci, ilk sarsıntıdan hemen önce gökyüzünde güneydoğu yönünde güçlü bir parlama görmüşlerdir. Kısa süre sonra da suyun altından bir kükreme sesi gelmiş, gökyüzünü şiddetli parıltılar ve kükreme sesleri doldurmuştur. Bu deprem hakkında aktarılan başka bir bilgiye göre, samurayın korumalarından biri güneş batmasına yakın bir anda etrafına bakınmış ve yanındakilere o gece bir deprem olabileceğini söylemiştir. Diğerlerinden birçoğu yaşlı adama inanmamış; ancak gece 10 sularında hep birlikte avluda otururken havada bir sis belirmiş ve gökyüzünün yarısını bulutlar kaplamıştır. Bunun da ötesinde yıldızlar acayip bir şekilde sanki yere yaklaşmış gibi görünmüş; aniden gökyüzü titremeye başlamış ve evlerin çoğu çökmüştür. Bu durumdan çok etkilenen samuray, korumasına depremi nasıl tahmin ettiğini sorduğunda koruma, aynı bölgede daha önce meydana gelen 1828 ve 1847 depremlerini yaşadığını; bu depremler sırasında da yıldızların hafif sisli gökyüzünde daha parlak ve daha yakın göründüğünü ve bu defa da aynı şeyleri gördüğü için etrafındakileri uyardığını söylemiştir. Depremden önce, kasım ayı olduğu halde su yılanları soğuğa rağmen yüzeye akın etmiş, depremden 10 gün önce tavuk ve horozlar endişeye kapılarak kümeslerine girmek istememiştir. Deprem sabahı kuyuların suları çamurlu ve tuzlu bir hal almıştır. Koruma, depremin geldiğini haber verdiğini, ancak ona kimsenin inanmadığını söylemiştir. 

Ortaçağda, anormal renkli ve şekilli bulutlar deprem habercisi kabul edilmiştir. Denizde rüzgârsız havada büyük dalgalar oluşmakta, havada iğrenç bir koku hissedilmekte ve ince bulutlar yâda bulut şeritleri görülmekte,  su kuyularındaki sular kötü koku yaymaktadır. 17. yüzyıldaki bir kayıtta kaynak sularının bulanık ve kötü kokulu bir hal aldığı ve yüzeye fışkırdığı aktarılmaktadır. İtalya’nın Ferrara şehrinde 1570’te meydana gelen meşhur depremde Po nehri aniden bulanıklaşmış ve çalkantılı bir hal almıştır. 

Depremden hemen önce havadaki açıklık ve sükûnet aniden bozulmaktadır. Bu işarete bakılarak imparator Neron zamanında Campagna şehrinde meydana gelen deprem tahmin edilebilmiştir.  

Ekim 1948’de Türkmenistan’ın Aşkabat şehrinde meydana gelen depremden önce bir köpek uyuyan kızı çekerek evin dışına çıkarmış; ancak kızın babası köpeği kudurdu zannederek tüfekle peşine düşmüştür. Aynı anda ev çökmüş ve kız kurtulmuştur. Depremden 2 gün önce yaşlı Türkmenler yerel yöneticiyi deprem olabileceği konusunda uyarmaya çalışmıştır. Zira soğuk olan ekim ayında yılan ve kertenkeleler yuvalarından dışarı fırlamış, birçok kişi havada sis oluştuğunu bildirmiştir. 

Şubat 1975’te Çin’in Haicheng şehrinde meydana gelen depremden bir süre önce ortaya çıkan acayip hayvan davranışları yanında, yerin 2 m yukarısına kadar çıkan acayip sarımsak ve kükürt kokusu hissedilmiş ve ateş topları görülmüştür. Asıl şoktan önce meydana gelen ve birkaç binayı yıkan öncü şok yanında, kasımda kayısıların çiçek açması da deprem öncesi belirtilerden sayılarak depremden bir gün önce şehir boşaltılmıştır.  

Depremler öncesinde tektonik olarak aktif olan bölgelerdeki yeraltı sıvılarının kimyasal özelliklerinde önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Depremde ortaya çıkan gerilme kuvvetleri, yer katmanlarında bulunan gözeneklerdeki basıncı artırmakta ve yer altındaki yeraltı suları-kaya etkileşimi dengesini bozarak yeraltı sıvılarının özellikle çok geçirgen olan fay hattı boyunca yüzeye çıkmasına yol açmakta ve gözlem noktalarında alınan sıvı örneklerinin kimyasal içeriklerinin konsantrasyonları değişmektedir. Özellikle radon, helyum, hidrojen, cıva, karbon dioksit ve diğer bazı uçucu maddelerin yoğunlukları aktif fayların yakınında anormal derecede artar ki, bu durum, fayların bu maddelerin yüzeye çıktıkları önemli alanlar olduğunu gösterir. Örneğin, Fransız Pireneleri’nde meydana gelen 5,2’lik depremden 4 gün önce buradaki bir kaynak suyundaki kurşun miktarının normalin 10 katına çıktığı ve bu yüksek seviyenin, yaklaşık depremden 8 gün sonrasına kadar devam ettiği tespit edilmiştir. Bu artış, farklı kurşun izotoplarındaki artışla birlikte gerçekleşmiştir. Kaynak sularının kurşun seviyesinde depremden birkaç gün önce ortaya çıkan önemli artışların, deprem habercisi olabileceği ve dikkatle takip edilmesi gerektiği bildirilmektedir. Bu yüzden fay hatlarındaki suların aralıklarla kimyasal analize tabi tutulmasının deprem tahmininde önemli yararlar sağlayacağı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, her ne kadar anormal kimyasal değişiklikler fay hatlarındaki sıvılarda yoğunlaşmaktaysa da bu değişikliklerin ortaya çıkışları beklenenden daha düzensiz dağılım göstermektedir.  Aynı zamanda bu anormal kimyasal değişikliklerin büyüklüğü, depremin büyüklüğü ve depremin yer yüzeyindeki merkezi arasında uyumlu bir bağıntı göstermemektedir ve bu etkilerin elde edilen verilerden ayıklanması gerekmektedir.   

7. DEPREM TAHMİNİ GAYRETLERİ VE ANORMAL HAYVAN DAVRANIŞLARININ ÖNEMİ        

       Günümüzde, depremlerin yerkürenin hareketli kabuğunda biriken gerilmenin serbest kalmasından kaynaklanan doğal bir olay olduğu kabul edilmektedir. Depremlerin yıkıcı tabiatı, toprak kaymaları ve tsunamilere sebep olması nedeniyle insanoğlu, depremin gerçekleşme zamanını önceden kestirmek için uzun yıllardır, yaklaşık 2500 yıldır kafa yormaktadır. Anormal hayvan davranışları, anormal elektriksel olaylar, yer kimyasındaki yerel değişlikler gibi bazı olayların depremle ilişkili olduğu tarih boyunca ileri sürülmüştür. Bu olaylardan faydalanılarak depremlerin ne zaman olacağını tahmin etmek için pek çok girişimde bulunulmuştur.  Tarihi kayıtlar dikkate alınarak bazı depremlerin, belli bölgelerde belli aralıklarla tekrarladığı anlaşılmış ve muhtemel tekrarlama zamanlarıyla büyüklüklerine yönelik tahminlerde bulunmak amacıyla istatistiksel yöntemlerden de yararlanılmıştır. Bugüne kadar depremlerin yeri, ne zaman olacağı ve büyüklüğü hakkında kısa dönemli kesin bir tahminde bulunabilecek bir yöntem ne yazık ki geliştirilememiştir. 

Japonlar yayın balığının tehlikeleri haber verdiğine tarihleri boyunca inanmışlardır. Çinli otoriteler 58 hayvan türünden, özellikle yılan, kemiriciler ve yarasalardan deprem tahmininde yararlanılabileceğini dikkate alarak vatandaşlarına bunların depremle ilgili anormal davranışlarını anlatan kitapçıklar dağıtmışlardır. 1975 yılı şubatında Çin’in kuzey doğusundaki Haicheng şehrinde meydana gelen depremden önce kış uykusundaki yılanlar yuvalarını terk ederek toprak yüzeyine çıkmış, yeraltı suları yükselmiş, öncü şoklar artmış ve şehir 4 Şubatta boşaltılmıştır. Bölge, ertesi gün 7,5 büyüklüğünde bir depremle sarsımış ve tahmin edilenden (150.000 kişi) çok daha az insan zarar görmüş, 2000 kişi ölmüştür. Şehir boşaltılmasaydı ölü sayısı daha fazla olabilirdi.  Bu deprem tahmini, tarihte en başarılı deprem tahmini olarak bilinmektedir. Fakat 28 Haziran 1976 yılında Çin’in Tangshan kentinde meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki ve 655.000 kişinin öldüğü depremden önce gözlenen anormal hayvan davranışları, yöneticiler tarafından dikkate alınmamıştır.  

Deprem öncesi anormal hayvan davranışlarıyla ilgili anlatılanlardaki en önemli problem, elde edilen bilgilerin depremden sonra kişilerin aktardıkları ve yoruma açık olan izlenimler olmasıdır. Tahminde başarılı olunan Haicheng depremindeyse, yetkililer bölgede yıllardır büyük bir deprem beklemekteydi ve deprem öncesi öncü şokların sayısı da anormal derecede artmıştı. Hayvanlar belli bir sebep olmadan anormal davranmamışlar ve hemen her gün meydana gelen sallantı ve öncü şoklara da tepki vermişlerdir. 

Anormal hayvan davranışlarıyla depremler arasında bağıntı olabileceğine işaret eden anlatımların çok olması, yer kabuğunda deprem öncesi oluşan gerilmelerin tabiattaki bazı canlıların algılanabileceği belirtilere yol açabileceği düşüncesini doğurmaktadır. Nitekim bazı canlılar, deprem öncesi oluşan çevresel değişikliklere veya depreme yol açan yer hareketlerine tepki göstermektedir. Bununla birlikte, değişiklikleri algılayan hayvanların davranışlarında deprem öncesi ortaya çıkan anormalliklerle yakında gelecek olan deprem arasında bir bağıntı olduğu henüz bilimsel açıdan kabul bulmamıştır.  

Daha önce gözlenen deprem öncesi anormal hayvan davranışları iki grupta toplanmıştır. Bunlar; depremden dakikalar veya saniyeler önce gözlenen davranışlar ve depremden haftalar veya günler önce gözlenen anormal davranışlardır. İnsanlar henüz algılamadan önce deprem öncesinde oluşan yer dalgalarına karşı hayvanların gösterdiği anormal tepkilerin fiziksel temelleri hakkında bazı teoriler ileri sürülmüştür. Örneğin, çoğu hayvan 200m/s hızla ilerleyen tsunamiden daha hızlı (330m/sn) ilerleyen ses altı frekanslardaki titreşimleri algılayabilmektedir. Bu mekanizma hayvanların neden 2004’teki Endonezya depreminde oluşan tsunaminin neden olduğu selden kaçtıklarını açıklayabilir. Zayıf şiddetteki öncü şokların oluşturduğu düşük frekanslı ses dalgaları ve titreşimler fil ve kuşlar tarafından algılanabilirken, kırılan kayaların oluşturduğu yüksek frekanslı dalgalarsa kemirgenler tarafından duyulabilir. Hayvanların deprem öncesi verdiği bazı tepkilerin açıklanması daha zordur. 

Balıklar, kuşlar ve diğer hayvanlar, yer kabuğunu şekillendiren gerilme dalgalarını, elektriksel ve çok zayıf olsa da manyetik alan değişikliklerini algılayabilirler. Yılanlar ve bazı böcekler kızılaltı ışınları algılayabilme yeteneklerine bağlı olarak çok küçük sıcaklık değişimlerini algılayabilmektedirler. Gerilme kuvvetine maruz kalan kayaların kızılaltı ışık yaydığı bilinmektedir. Nitekim Hindistan’daki Bhuj vilayetinde 21 Ocak 2001’de meydana gelen 7,9 büyüklüğündeki deprem öncesi oluşan kızılaltı anomalileri NASA’nın Terra uydusu tarafından tespit edilmiştir. Muhtemelen yılanlar meydana gelen yerel hareketler sonucu kayalarda biriken gerilmeyi görsel biçimde de algılayabilmektedir. 

Depremden önce yerin elektrik alanında oluşan sapmaların deprem öncesi kayaların sıkışmasından kaynaklandığı bilinmektedir. Buna “elektriksel alan teorisi” denir. Bu teoriye göre; yer katmanlarında biriken gerilme kuvvetleri, kayalardaki kuartz minerali gibi minerallerin elektrik yükleri oluşturmasına yol açar. Kristal yapıların üzerine uygulanan kuvvetle elektrik oluşmasına “piezo elektrik etki” denir (bunun en güzel örneği pilsiz çakmak manyetolarıdır). Son yıllarda ileri sürülen farklı bir elektriksel alan teorisindeyse, sıkışma ve gerilme sonucu yer katmanlarındaki minerallerin kristal yapısındaki eksi yüklü oksijen iyonları yerlerinden uzaklaşır ve geriye artı yüklü boşluk bölgeleri bırakır. İşte bu artı yüklü boşluk bölgeleri mineral taneciğinin yüzeyine doğru göç ederek yakındaki atomları iyonlaştırabilen güçlü bir elektriksel alan oluşturur. İyonlaşan bu atomlar atmosfere veya yeraltı suyuna yayılır. Havaya yayılan çok güçlü elektriksel alanlar hayvanlar tarafından algılanabilir. Biriken bu elektrik yükü, büyük depremlerden önce o kadar güçlü olabilir ki, komşu hava moleküllerini iyonlaştırır ve ışık parlamaları oluşturabilir. Bunun sonucu havada parlak ışık topları, yani “deprem ışıkları” görülür. Bu elektrik yükleri insan ve hayvanları olumsuz yönde etkileyerek kanda serotonin hormon seviyelerini yükseltir. Aşırı yüksek kan serotonin seviyeleri sinirliliğe yol açar ve anormal davranışlar ortaya çıkar.  Bu da deprem öncesi anormal hayvan davranışlarını açıklamaya yardımcı olabilir.  

Suda yaşayan hayvanların elektrik alanını algılayabilme yetenekleri karadakilerden daha iyi gelişmiştir. Üstelik bazı deniz hayvanlarının elektriksel alanı algılayan özel organları (Lorenzini organı) vardır ve bunlarla bir voltun (V)  milyarda biri kadarlık elektrik alanının algılayabilmekte ve bu yeteneklerini birbirleriyle haberleşme ve yerleşim amacıyla kullanmaktadır. İtalya’nın L'Aquilla şehrinde 6 Nisan 2009’da meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki deprem öncesinde, ortadan kaybolan kara kurbağalarını inceleyen Grant ve arkadaşlarının 2010 yılında yayımlanan “depremi tahmin eden kurbağalar” başlıklı makalesi basının epey ilgisini çekmiştir. Araştırıcılara göre bölgedeki kayaların gerilmesiyle oluşan yüklü iyonlar su kaynakları ve pınarların su kimyasını değiştirmiş ve kurbağalar bu değişime tepki vermişlerdir. Depremden birkaç gün öncesinde bölge atmosferinin iyonosfer katmanında meydana gelen güçlü iyonlaşmaya bağlı olarak şiddetli dalgalanmalar gözlenmiş ve bu dalgalanmalar da radyo sinyallerindeki bozulmalarla tespit edilmiştir. Gerilme ve bunun neden olduğu iyonlaştırıcı etki ortadan kalkınca su kimyası da normale dönmüştür. 

Deprem öncesinde yerin manyetik alanında da önemli değişiklikler meydana gelmektedir. Bu çok düşük frekanslı değişiklikler, manyetik alanı algılayan güvercinler ve deniz kaplumbağaları gibi hayvanlar tarafından algılanabilir.  

Bir depremde 2 farklı sismik dalga meydana gelir. Bunlardan birincil dalga (P dalgası), daha yıkıcı olan ikincil dalga (S dalgası) yani yüzey dalgasından 1,7 kat daha hızlı hareket eder ve alttan gelen darbe şeklinde daha önce hissedilir. Hayvanların depremin ana şokundan önce gösterdikleri anormal davranışlar, alttan gelen birincil yani hızlı deprem dalgası olan P dalgasının yol açtığı elektriksel ve manyetik alanlarla, nem ve sıcaklık değişimlerini algılamalarından kaynaklanabilir. Bu algılama yeteneği sayesinde, örneğin depremin dış merkezinden (episantır) onlarca km uzakta yaşayan hayvanların depremin ana şokundan önce kaçabildikleri bildirilmiştir. Bilim adamları, hayvanların depremin birincil dalgası olan dipten gelen P-dalgasını, ikincil yani S-dalgasından çok önce algıladıkları konusunda hemfikirdir. Bununla birlikte insanoğlu, bu algılamanın mekanizması ve hayvanların bunlara nasıl tepki verdiği konusunda yine de sınırlı bilgiye sahiptir.   

Yukarıdaki açıklamaların hepsi de akla yatkın görünse de, bilimsel yöntemlerle doğrulanmadıkça, ne yazık ki, birer teori olmaktan öteye geçememektedir. Buradaki zorluk, canlı bir organizmanın davranışında meydana gelen değişimlerin, önceden tahmin edilemeyen deprem gibi bir olayda test edilmesidir. Doğal veya hayvanat bahçesi ortamındaki hayvanlar, deprem anındaki tepkileri başka bir doğal etkiye karşı veriyor olabilirler ve bu ikisi rastgele çakışmış olabilir. Bu konuda laboratuvar ortamında yapılan gözlem sonuçlarıysa tutarsızdır. 

8. YER HAREKETLERİNİN İSTATİSTİKÎ YÖNTEMLE DEĞERLENDİRİLMESİ VE DEPREM TAHMİNİNDE BİLGİSAYAR YAZILIMLARININ KULLANILMASI 

 Bu istatistikî yöntemlerin uygulandığı bilgisayar yazılımlarının bazılarında söz konusu bölgenin tarih boyunca gözlenen depremselliği dikkate alınır. Bir bölgede tarih boyunca meydana gelen depremlerin tarihleri sisteme girilir ve yazılım, istatistiki ihtimaliyet hesapları yardımıyla muhtemel en yüksek deprem olma zamanlarını (MEZ) belirler.  Depremi birkaç saat veya hafta öncesinde tahmin etmeye çalışan anormal doğa olaylarından yararlanarak deprem tahmini yapılmaya çalışılan metotların aksine, istatistikî yöntemde tahminler ortalama bir zaman ölçeği içinde, birkaç yılı kapsayan zaman dilimini kapsayacak şekilde yapılır. Deprem merkezinin tahmini de birkaç yüz kilometreyi kapsar.  

Yazılımlarda yerel yer hareketleri artışı, yerel deprem büyüklüğündeki değişiklikler, yer hareketlerinin kümelendiği bölge ve kümelenme zamanı ile yer hareketleri bakımından nispeten sakin geçen dönemler gibi faktörler dikkate alınır. Farklı tarihi deprem kataloglarının kullanıldığı en yaygın olarak kullanılan yazılımlar CN ve M8 bilgisayara yazılımlarıdır. CN yazılımı daha çok Amerika’ya özgüdür ve adından da anlaşıldığı gibi Kaliforniya ve Nevada bölgelerindeki depremler kataloglanarak geliştirilmiştir. M8 ise yukarıdaki bölgeler yanında küresel boyuttaki deprem kayıtları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Bu iki bilgisayar yazılımı, Kaliforniya’daki Loma Prieta depremini (17 Ekim 1989, büyüklük 7,1) tahmin edebilmiştir. CN yazılımı depremi, 1986 yaz ortasından itibaren 4 yıl içinde, Kuzey Kaliforniya ve Kuzey Nevada’da 600X450 km alanda, 6,4 veya daha büyük olarak tahmin etmiştir.  M8 yazılımıysa aynı depremi, 1985’ten 5-7 yıl sonra Kaliforniya kıyısında, 800X600 km alanda, San Jose yakınında ve 7,0 büyüklüğünde şeklinde tahmin etmiştir.  

Yapay zeka uygulamasının depremlerin önceden tahmininde daha kesin sonuçlar verebileceği  umut edilebilir. 

9. SONUÇ 

Depremin önceden tahmini sosyal bir zorunluluk olarak kabul edilmekteyse de üzerinde yıllardır çalışılmasına rağmen, bu konuda henüz tatmin edici sonuçlara ulaşılamamıştır. Deprem tahmininde asıl sorun,  kısa süre içinde deprem meydana geleceğinin belirlenmesinin toplum üzerinde oluşturacağı olumsuz etkidir. Yanlış tahmin çok yıkıcı toplumsal ve ekonomik sonuçlara yol açacağından, böyle bir işe girişmek oldukça riskli görülmektedir. Hatta bazı araştırıcılar doğada deprem öncesi gözlenen her türlü anormalliğin, her bir deprem için farklı olduğundan depremin önceden tahmin edilmesinin mümkün olmadığına dahi inanmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda yer kimyasında gözlenen anormalliklerle ve aynı zamanda anormal elektriksel faaliyet ölçüm sonuçlarıyla depremler arasında bağıntı tespit edilmesi, araştırıcıları umutlandırmıştır.  

Öte yandan, deprem tahmininde anormal hayvan davranışlarından yararlanılması konusu, hakkında çok önemli bulgu ve olumlu raporlar bulunmakla birlikte, henüz bilimsel yöntem kriterlerini tam olarak karışılmadığından bilimsel yöntemler arasında yer almamaktadır. Fakat her gerçek üç aşamadan geçer: önce alay edilir,  sonra şiddetle karşı çıkılır ve en sonunda kendini ispatlamış olarak kabul edilir. Bu durum dikkate alındığında, anormal hayvan davranışlarından deprem tahmininde yararlanılması konusunun henüz başlangıç aşamalarında olduğu anlaşılmaktadır.  

  Bu nedenle deprem bölgelerinde yaşayanların bölgelerindeki evcil ve yaban hayvan türlerinin yayılımı ve mevsimlere göre gösterdikleri doğal davranışları hakkında bilinçlendirilmesi, ortaya çıkacak anormal davranışların ciddiyetle dikkate alınacağı merkezi bir takip ve kayıt sistemi oluşturulmasına acilen ve şiddetle ihtiyaç vardır. Çin bunu yıllar önce başarmış ve binlerce vatandaşının hayatta kalmasına yardımcı olmuştur. Günümüz iletişim ve haberleşme imkânlarıyla bunun başarılması fazla zor olmasa gerektir.  
 

KAYNAKLAR 

1.  Aştı RN, Çelik İ (1991). Kuşlar yönlerini yerin manyetik alanından yararlanarak mı bulmaktadırlar? Bilim ve Teknik. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Dergisi. Ocak 1991: 10-12. 

2.  Bhargava N, Katiyar VK, Sharma ML, Pradhan P (2009). Earthquake prediction through animal behavior: A Review. Indian Journal of Biomechanics: Special Issue (NCBM 7-8 March 2009):159-165. 

  3. Bhattacharya S. Shrivastava A and Gwal AK (2004).  Ground based methodology for determining Ultra Low Frequency (ULF) electromagnetic emissions associated with seismic activity. IAGA WG 1.2 on Electromagnetic Induction in the Earth, Proceedings of the 17th Workshop. PP:1-4. Hyderabad, India, October: 18-23. 

   4. Fidani C, Freund F and Grant R (2014). Cows come down from the mountains before the (Mw = 6.1) earthquake Colfiorito in September 1997; A single case study. Animals. 4:292-312. 

   5. Harnett C (2012). To what extent can animals aidearthquake prediction?   Young Scientists Journal, 12:60-65.  

   6. Hayakawa m, Hiroyuki H,  Ohtani N, Ohta M, Tosa S, Asano T, Schekotov  A, Izutsu J, Potirakis SM, Eftaxias K (2016) On the precursory abnormal  animal behavior and electromagnetic effects for the Kobe Earthquake (M~6) on April 12, 2013. Open Journal of Earthquake Research, 2016, 5:165-   171. 

   7. Kalafatçıoğlu A 1967 Sakarya depremine ait kısa not.   https://docplayer.biz.tr/14757939-1967-yili-sakarya-depremine-ait-kisa-not.html. 

   8. Kirschvink JL (2000) Earthquake Prediction by Animals: Evolution and Sensory Perception. Bulletin of the Seismological Society of America, 90, 2: 312–323. 

   9. Lakshmi KR, Nagesh Y and Krishna MW (2014) Analysis on predicting earthquakes through an abnormal behavior of animals. International Journal of Scientific & Engineering Research. 5,4:845-857. 

 10. Li JZ, Bai ZQ, Chen WS, Xia YQ, Liu YR, and Ren ZQ(2003)  Strong earthquakes can be predicted: a multidisciplinary method for strong earthquake. Hazards and Earth System Sciences. 3: 703–712. 

  11. Miles RN, Cocroft RB (2022) A biological model for directıonal sensing of seismic vibration. https://www.researchgate.net/publication/228400271 

 12. Polyakov YS, Ryabinin GV, Solovyeva AB, Timashev SF (2014) Is It Possible to Predict Strong Earthquakes? https://arxiv.org/ftp/arxiv/papers/1503/1503.05873.pdf  

 13. Sidorin A (2003) Search for earthquake precursors in multidisciplinary data monitoring of geophysical and biological parameters. Natural Hazards and Earth System Sciences: 153–158. 

  14. https://www.sms-tsunami-warning.com/pages/richter-scale. Ulaşma tarihi:13.08.2025 

15. Yamauchi H, Uchiyama H, Ohtani N and Ohta M (2014) Unusual animal  behavior preceding the 2011 earthquake off the Pacific Coast of Tohoku, Japan: A way to predict the approach of large earthquakes. Animals 2014, 4, 131-145.  

16. Zafar A (2017). Role of unusual behavior of animals in contribution to earthquake prediction for less developed countries. Journal of Built Environment, Technology and Engineering. 2, March:26-32.  

Bu yazı 317 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum