Esad devrildi, mazlum Suriye halkı dişli bir zalimden, bir caniden kurtuldu. İşkence eden, kadın çocuk dinlemeden, kendi halkını yok eden bu rejimin sonunu izledik. Ancak Esad’ın devrilme süreci ve bölgedeki gelişmelerin hızla şekillenmesi, emperyal güçlerin gösterdiği düşük direnç, hâlâ tam olarak çözülmemiş bir sorudur. İnsan kanı ve Müslümanların çocukları üzerinden yapılan kirli pazarlıkların varlığı ise açıkça ortadadır. Bu pazarlığın bir ayağının stratejik ve ekonomik çıkarlar üzerine kurulu olduğu bir gerçek. Ancak bu süreci sadece bu eksende değerlendirmek, tarihsel ve inançsal derinliklere inmeyen bir bakış açısı sunar. Suriye meselesi, yalnızca bir ülkenin iç meselesi değil, bölgesel dengelerin ve Müslümanların ortak tarihsel hafızasının bir parçasıdır.
Suriye Politikası ve Türk İç Siyaseti Suriye politikası, Türkiye iç siyasetinde yıllardır sert tartışmalara yol açan bir konu olmuştur. Suriyeliler meselesi, özellikle son 13 yıldır Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeli'nin varlığı, toplumsal yapıyı önemli ölçüde etkilemiş ve siyasette kalıcı etkiler bırakmıştır. Bugün, Suriyelilerin geri dönüşü ve Suriye’nin toprak bütünlüğü konusu, ülkemizin dış politikasının öncelikli meselelerinden birini oluşturuyor. Bu bağlamda, özellikle Türkmenler meselesi üzerinde durmak gerekir. Türkmenler, Suriye’nin kuzeyinde tarihsel olarak varlık gösteren, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi'ne kadar süregelen güçlü bir kültürel ve tarihi mirasa sahip olan en önemli yapıdır. Onların yaşadığı topraklar, sadece Suriye'nin değil, aynı zamanda Türkiye’nin de stratejik ve kültürel bir parçasıdır. Bu noktada, Türkiye'nin Türkmenlerin haklarını savunması, hem tarihsel sorumluluğunun bir gereği hem de bölgedeki barış ve istikrar adına kritik bir adımdır. Ancak, bugün Türkmenlerin, bölgedeki diğer halklarla birlikte kendi topraklarına dönebilmesi için daha fazla somut adım atılması gerekmektedir.
Suriye'nin Bütünlüğü ve Türkiye'nin Stratejik Konumu Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması, Suriyeli mültecilerin kendi topraklarına dönmesi için en temel şarttır. Bu, sadece Türkiye'nin değil, tüm bölgenin istikrarı için gereklidir. Saddam sonrası Irak, Kaddafi sonrası Libya, Mübarek sonrası Mısır'dan dersler çıkararak, bir rejim değişikliğinin ardından oluşan belirsizliklerin, sadece yerel halk için değil, bölge ülkeleri için de ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurduğu unutulmamalıdır. Bölgeye dair güç mücadelesi içinde, özellikle İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri'nin, Suriye üzerinde çeşitli emelleri olduğunu görmekteyiz. İsrail, uzun zamandır Suriye'nin parçalanmasını ve bölgedeki etkisini artırmayı hedeflemektedir. Bu hedef, sadece askeri üsler ve stratejik topraklar üzerinden değil, aynı zamanda etnik ve mezhebi bölünmeler yaratarak bölgenin kontrolünü ele geçirme niyetine dayanır. Amerika Birleşik Devletleri ise, hem bölgedeki enerji kaynaklarına erişim hem de İran’ın etkisini sınırlamak amacıyla Suriye’deki karışıklığı ve belirsizliği derinleştirmektedir. Bu güçler, Suriye’yi parçalayarak kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme peşindedirler. Türkiye, bu büyük güçlerin bölgedeki oyunlarını engellemek için güçlü bir dış politika izlemeli ve özellikle bölgesel işbirliklerini güçlendirmelidir. Bölgede atılacak adımlar sadece askeri müdahalelerle değil, diplomatik çabalarla da pekiştirilmelidir. Türkiye’nin, özellikle Suriye'nin kuzeyindeki Kürt gruplarına yönelik politikası, bu mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Suriye'deki Kürt gruplarının büyük bir kısmı, emperyalist güçlerin etkin birer maşası haline gelmiştir. PYD (Demokratik Birlik Partisi) ve YPG (Halk Savunma Birlikleri), doğrudan PKK ile bağlantılı olarak, Suriye'nin kuzeyinde Amerika’nın desteğini alarak kendi bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışmaktadırlar. Bu grup, Amerikan emperyalizminin Suriye’deki çıkarları doğrultusunda, bölgedeki diğer halklar ve devletler için tehdit oluşturacak bir yapılanmaya gitmiştir. ABD'nin desteğiyle güç kazanan PYD, Suriye’nin kuzeyinde bir "Kürt koridoru" oluşturmayı hedeflemektedir. Bu, bölgenin bölünmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne zarar vermek anlamına gelir. Türkiye, PYD’ye karşı stratejik bir duruş sergileyerek, bu gruptan kaynaklanan tehditleri engellemek için Türkiye hem askeri hem de diplomatik müdahalelerde bulunmalıdır. Bu, aynı zamanda PKK'nın Irak’taki faaliyetlerini de sekteye uğratacak ve Suriye'nin bölünmesinin önüne geçecektir. Türkiye, toprak bütünlüğüne zarar verme riskine karşı Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin kontrolündeki alanların, Suriye’nin egemenliği altında kalmasını sağlamalıdır. Aynı zamanda, bölgedeki Arap halklarıyla da ilişkileri pekiştirerek, Kürtler ve diğer etnik gruplar arasında dengeyi sağlamalıdır.
Bugün, Suriye’nin emperyalist güçlerin bir laboratuvarına dönüştüğü, vekil güçlerin ve bölgesel aktörlerin girift ilişkilerinin sahneye koyulduğu bir süreçten geçiyoruz. Bu karmaşık ortamda, Türkiye'nin aktif bir dış politika izlemesi, bölgesel denklemler içinde daha fazla söz sahibi olmasını sağlayacaktır. Ancak bu, sadece askeri ya da ekonomik müdahalelerle değil, diplomatik ve kültürel bağlarla da pekiştirilmeli, bölgedeki halkların güvenliği ve refahı ön planda tutulmalıdır.
Türkiye'nin Yapması Gerekenler
Bugün Türkiye’nin önünde çok kritik bir görev vardır. Türkiye, bir yandan Suriyelilerin geri dönüşünü güvenli hale getirebilmek, diğer yandan da Suriye’nin yeniden yapılanmasında etkin bir rol oynamak zorundadır. Bu noktada atılması gereken adımlar şunlardır:
1.*Suriye'nin Toprak Bütünlüğü Sağlanmalı:Türkiye, Suriye’nin siyasi birliğini ve toprak bütünlüğünü savunmaya devam etmelidir. Bu, sadece Türkiye'nin çıkarları için değil, bölgesel barışın tesisi için de elzemdir.
2. Güvenli Bölge Oluşturulmalı: Türkiye, Suriyelilerin geri dönüşü için güvenli bölge oluşturulmasına öncülük etmelidir. Bu bölge, sadece Suriyelilerin geri dönmesini kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki diğer mülteciler için de güvenli bir ortam sağlayacaktır.
3. Diplomatik Çabalar Artırılmalı: Türkiye, BM ve diğer uluslararası platformlarda Suriye meselesine dair daha aktif bir diplomasi yürütmeli, özellikle bölgesel aktörlerle birlikte çözüm süreçlerine dahil olmalıdır.
4. Bölgesel İşbirliği Güçlendirilmeli: Türkiye bölgesel oyuncu olarak sınırlarında istikrarı sağlayacak stratejik işbirliğini artırarak, Suriye’nin yeniden inşası için ortak projeler geliştirmelidir. Bu süreçte, bölgesel halkların haklarına saygı gösterilmeli, mültecilerin güvenli bir şekilde evlerine dönmeleri sağlanmalıdır.
5. Emperyalist Müdahalelere Karşı Direnç Göstermeli: Türkiye, bölgedeki dış müdahalelere karşı daha güçlü bir direnç sergileyerek, Suriye’nin bağımsızlık ve egemenliğine saygı gösterilmesini sağlamalıdır. Bölgedeki denklemler değişse de, Türkiye'nin tutumu ve stratejisi bölgesel barış için kritik bir rol oynamaktadır.
Emevi Camii’inde bir Cuma Vakti…
Bugün Türkiye iç siyasetinde, Emevi Camii’nde namaz kılma çağrıları, Suriye’nin geleceği üzerine yapılan tartışmaların bir parçası haline gelmiştir. Bu çağrılar, bölgedeki siyasi ve kültürel güç mücadelesine dair güçlü bir sembol oluştursa da, aynı zamanda yanlış bir metafor üzerinden siyaset yapma çabasına dönüşmüştür. Emevi Camii’nde namaz kılmak, tarihsel anlamı ve kültürel derinliğiyle önemli olabilir; ancak bu tür sembolizmler, bölgesel barış ve istikrar adına daha somut adımlar atılmadan gerçek bir kazanım sağlamaz. Suriye’nin yeniden inşası, sadece dini ve kültürel simgelerle değil, Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların ve diğer tüm halkların haklarına saygı gösterilerek yapılabilir. Türkiye’nin iç siyaseti, bu tarihi sorumluluğun farkına varmalı, Suriye’nin geleceğine dair daha temkinli ve stratejik bir yaklaşım benimsemelidir.
Rüzgar Kuzeyden Eser....
Suriye'nin geleceği, sadece o ülkenin halkının değil, tüm bölgenin geleceğini etkileyecek bir konudur. Türkiye'nin bu süreçteki doğru adımları atması, sadece bölgesel istikrarı değil, aynı zamanda küresel barışı da sağlamak adına büyük önem taşır. Zorlu bir yolculuk olsa da, güçlü bir Türkiye, bölgesindeki denklemleri lehine çevirebilir ve Suriye halkına gerçek özgürlük ve barışı sunabilir.
Unutulmamalıdır ki, Suriye’de rüzgar kuzeyden eser…
Bu esen yeller Kudüs’te ki Gazze'deki ateşi söndürür.
Fedai Zorlu
10.12.2024
FACEBOOK YORUMLAR