İlhan Baykal

İlhan Baykal


Hatice'nin dramı

09 Ocak 2020 - 00:54

Akşam yemeğinden sonra uzanmış televizyon seyrediyorum, günün yorgunluğu da eklenince gözlerim kapanıyor, bıraksalar  bulunduğum yerde uyuyup kalacağım. Telefonun tiz sesi ile kendime geliyorum, ayağa kalkıyorum aralıksız çalan telefona kulak veriyorum.
Derinden bir ses, ağlamaklı ve tükenmişlik var telin öbür ucunda. Merak ediyorum, gecenin bu saatinde beni arayan kim? "Öğretmenim" sesini duymasam yanlış arama deyip kapatacağım. Konuşulanları anlayamıyorum. Heyecanla kimsiniz, kimi arıyorsunuz sorularıma aldığım yanıt tatmin edici değil.
Hıçkırık ve çığlık bir arada "Öğretmenim benim, benim…" Sen kimsin diyorum belli ki yardım isteyen biri var telin öbür ucunda. Sakin olun, sizi duyamıyorum, ağlamayı kesin de kim olduğunuzu tanımaya çalışayım. Belli ki aranan kişi benim. Öğretmenim diyen kişi kim olabilir ki?
Hamburg’a geleli, Türk öğrencileri ile birlikteliğim nerede ise üç yılı geride bırakıyor. Geride bıraktığım bu koca üç yıl içinde gerek öğrencilerim, gerek se velilerim arasında büyük bir beraberlik oluştu. Özel sorunların  bile çözümünde yardımlaşmalarımız sürdü gitti. Telefonum her velide ve öğrencimde var.
Bu telefon da mutlaka acil yardıma ihtiyacı olan bir tanıdığıma ait. Yeniden soruyorum. Lütfen sakin ol seni, sesin sahibini tanımak istiyorum. Eşim de benim gibi heyecanlı bekliyoruz.  Anlayabildiğim kadar  boğuk ve derinden gelen sesi dikkatle dinliyorum. "Benim öğretmenim Hatice" diyor. Çok sevdiğim ve güvendiğim, gurur duyduğum Hatice Bayrak mı diye geçiriyorum içimden, sıkışmasa, zorda kalmasa beni gecenin bu ilerleyen saatinde aramaz. 
"Hatice sen misin?" diyorum, 
-‘’Evet öğretmenim benim‘’
Ağlama sesi azalıyor ama, uğultular, koşuşturmalar geliyor kulağıma. Konuşulanları anlayamıyorum. Gergin ve hoş olmayan bir durum yaşandığını anlıyorum. Heyecanlanıyorum, benden ne isteniyor bilemiyorum.
"Hatice kendine gel, sakin olmaya çalış, benden yardım mı istiyorsun?" 
"Öğretmenim  ben Hatice Bayrak’ım, evimizdeyim, bir felaketin eşiğindeyim, sizi çok sevdiğimi biliyorsunuz, yaşamıma son vermek için odama girdim, kapıyı da içeriden kilitledim, son kez sizi görmek ve ondan sonra bu yaşama son vermek için aradım, ne olur gelin, size söyleyeceklerim var, eğer yarım saate kadar  burada evimizde olmazsanız yarınlarda cenazemin başında buluşuruz."
"Hatice sakın bir çılgınlık yapma, telefonu kapar kapamaz size geliyorum.  Eğer senin  üzerinde bir parça emeğim varsa ne olur beni  bekle, konuşalım."
Telefonu kapatıp yola çıkıyoruz. Konsolosluk Din görevlisi Mustafa Öztürk’ü de arıyorum, verdiğim adrese hemen gelmesini, birlikte olmak istiyorum. Mustafa bey çok donanımlı yurtsever ve Atatürk’çü bir görüşe sahip. Hurafelere inanmayan gerçek bir Müslüman.
Arabayı çılgınlar gibi kullanıyorum, uçuyorum adeta, evlerini biliyorum bizim evimize 45-50  dakika mesafede. Yarım saat içinde varıyorum.
Soluk soluğa merdivenleri çıkıyorum üçüncü kattaki evlerine vardığımda bir sürü insanın koşuşturduğu, her kafadan ayrı bir sesin çıktığı  manzara ile karşılaşıyorum. Ne kadar sakin olmaya çalışsam da normal olamıyorum. Hatice’nin annesi baygın yerde yatıyor, baba sinirli ve tehditkar sözlerle esiyor, etrafındaki insanların sakinleştirici söz ve davranışları para etmiyor. Ne oluyor, nedir bu tablo?  Hatice neden odasında ölümün ucunda anlamak mümkün değil.
Aile fertleri dışındaki insanları tanımıyorum, her halde hemşehrileri ya da iş arkadaşları olsa gerek.  Hatice’nin odasını soruyorum, gösteriyorlar  kapıyı çalıyorum
"Hatice ben geldim, kapıyı aç ta görüşelim"
Yanıt alamıyorum, yeniden kapıyı yumrukluyorum, adeta yalvaran sözcüklerle yineliyorum.  "Hatice kapıyı aç, beni içeri al, görüşelim, konuşalım" diyorum.
İçerden boğuk ve tükenmiş sözcükler  geliyor, çoğunu anlayamıyorum. Tek isteğim odaya girmek, Hatice’nin yanında olmak. 
-"Öğretmenim senden başka kimse girmeye  teşebbüs etmesin, kapıyı açmam, söylediğim gibi canıma kıyarım’’
"Söz veriyorum  yalnız olacağım, bana geçmişte olduğu gibi bugün de güvenebilirsin".
Kapı açılıp ben içeri girerken  babanın tehditleri de sürüyor.

Hatice on dört on beş yaşlarında. Son derece uysal, çalışkan ve yaşına göre sorumluluklarını çok iyi bilen bir genç kız. Çarşamba günleri ALTONA’daki Arnkiel Okulunda yaptığımız eğitim-öğretim çalışmalarımıza katılan çalışkan bir kızımız.
Gerek Okul içi çalışmalarında , gerek ise Okul dışı etkinliklerde her zaman örnek alınacak bir tabloda görünür. Kendisinden küçük öğrencilere rehberlik yapmaktan kaçınmaz. İyi ve başarılı bir öğrenci lideri.
Odasına girdiğimde gördüğüm Hatice tanıdığım, güvendiğim, öğündüğüm Hatice değil. Tirtir titriyor, solgun yüzü, kan çanağına dönmüş gözleri ve donuk, donuk bakışları, perişan görünümü moralimi bozuyor.
Sarıldık, bir müddet kendisine gelmesini bekledim. Elinde sıkıca tuttuğu bıçağı aldım ve bir kenara attım. Çalışma masasının üzerinde bir sürü ilaç kutusu var. Nedenini bilmiyorum ama bir facianın eşiğinde olduğu apaçık görünüyor.
Salondan olur olmaz moral bozucu seslerin duyulması hiç de hoş değil. ‘’Hatice ben ve Keriman yengen bu gece seni yalnız bırakmayacağız, endişen olmasın. Her şeyi açık açık konuşalım, bu ruhsal çöküntüye niçin geldiğini konuşacağız, çıkış yolu arayacağız. Endişen olmasın, ‘’Ben bir iki dakikalığına ailenin ve konukların olduğu salona gideceğim, bana biraz olanak tanı ve güven, asla yalnız değilsin, inan bana‘’ sözlerime güven duydu.
Salona çıktım ve topluluğa ‘’Anne ve babanın dışında olan konukların evi terk etmelerini rica ediyorum, bizi yalnız bırakınız. Aile içi sorunların mutlaka bir çözümü vardır. Ben de şimdilik durumu bilmiyorum. Böyle durumlarda sağlıklı düşünülebilmesi için, ortamın da uygun olması gerekir. Bakın hepinizin yakından tanıdığı din görevlimiz Mustafa bey de gelmiş, biraz bizi yalnız bırakın’’.görüşüme katılanların desteği ile salon boşalmaya başladı. Bir iki yakın dost ve akraba dışındakiler evi terk ettiler.
Yeniden odaya girdiğimde’’ haydi anlat bakalım. Seni bir facianın eşiğine kadar sürükleyen olay, nedir?
‘’Öğretmenim beni üç yıldır tanıyorsunuz. Bu süre içersinde bir gün olsun sizlerle yaptığım dersleri aksatmadım, aksatmak bir yana haftada iki saatlik çalışmalarımızın hiç bitmemesini de hep istedim. Sizi tanıyana kadar Türklerle pek yakınlığım yoktu. Ben ailemle üç yaşında Almanya’ya – Hamburg’a geldim. Annem ve babam ayrı işlerde çalışıyor. Bana bakacak kimsemiz olmadığı için evimizin yakınındaki Kindergarten‘a (ana sınıfı) gönderildim. O günden bugüne kadar da Alman akranım kız ve erkeklerle yaşamımı, öğrenciliğimi ve arkadaşlığımı sürdürüyorum. Babam ve annem aralıksız çalışma hayatındalar, hiçbir sosyal etkinliğimiz yok. Babam ve annem para kazanmanın ötesinde hiçbir şeyle ilgilenmez . Pek çok Türk aileler yaz aylarında Türkiye’ye tatile giderken biz boş zamanlarımızı da burada geçiririz. Hamburg’ta Türk öğrencileri için açılan sınıf benim için yaşamımda çok önemli bir yer teşkil etti, pek çok Türk arkadaşım oldu, sizlerden büyük güç aldık, hayatı daha da çok sever oldum. Annem ve babam özel hayatımla ilgili hiçbir konuyu benimle paylaşmadı. Annem hiç okula gitmemiş, sadece okur yazar, dünya ile ilişkisi sadece çalışmak, para biriktirmek. Babam bana ve anneme karşı her zaman mesafeli, boynuma sarıldığını, beni sevip okşadığını hiç hatırlamıyorum. Annem ise genç kız olmaya başladığım şu günlerde hiçbir konuda yardımcı olmadı, ya da benimle mesafeli kalmayı uygun gördü. İşinin dışındaki zamanlarını evimizde babamla dini konular dışında sohbet ettiklerini görmedim. Monoton hayatımız sürdü gitti bugüne kadar.
Bu yıl Realschule 9. Sınıf öğrencisiyim, önümüzdeki yıl okulum bitiyor, Alman Okulunda da çok başarılı bir öğrenciyim ileriki yıllarda İngenierschule'ye (Mühendislik okulu) gitmek istiyorum. Okulda pek çok kız ve erkek Alman arkadaşım var. Ailemden habersiz okul çıkışı saatlerinde topluca kafelere gittiğimiz de oluyor, aileme bu konuda hiç bilgi veremiyorum. Haberleri olsa Okula gidişim bile engellenebilir. Geçtiğimiz ay bir erkek arkadaşım oldu. O’nunla olmak, bir yerlere gitmek, sohbet etmek hoşuma gidiyor. Son günlerde okul çıkışında sıkça buluşur olduk. Alman olan bu arkadaşım dondurmacı, benden de biraz büyük. Dün okul çıkışında da buluştuk, önce bir kafeye, daha sonra da gençlerin uğrak yeri olan bir lokale gittik, dans ettik, el ele tutuşarak sohbet ettik. Eve geldiğimde vakit hayli gecikmiş.
Annem ‘’Bu saate kadar neredeydin, babanı bilmiyor musun, bu saatte eve geldiğini öğrense senin de benim de kemiklerimizi kırar, sakın tekrarı olmasın?‘’ deyince dünyam yıkıldı. Oysa ben bu mutluluğumu hemcinsim olan, canım kadar sevdiğim annemle paylaşmak istiyordum şaşırdım, mutluluğumu kiminle paylaşacaktım. Bana annemden daha yakın kim olabilirdi, yıkıldım. Ok yaydan çıkmıştı.
Anneme ‘’Benim bir erkek arkadaşım var. O’nunla olduğum zamanlar çok mutlu oluyorum, el ele tutuşup gezmek, dans etmek çok hoşuma gidiyor, dün de Okul çıkışı ilk kez saçımı okşadı öpüştük ‘’ deyince annem saçını başını yolmaya başladı’’. El memleketinde bu da mı başımıza gelecekti, biz şimdi insanların yüzüne nasıl bakarız. Bir Türk ve Müslüman kızı elin gavuru ile böyle durumlara nasıl girer. Öte dünyada cehennemin dibinde kaynayan katran kazanlarında kavrulacaksın, Bir Müslüman evlenene kadar hiçbir erkeğin elini tutamaz, hele beraberliği asla mümkün olmaz. Yaktın bizi Hatice, namusumuzu, şerefimizi iki paralık ettin. Bu pisliği nasıl temizleteceğiz, babandan bu durumu saklayamam, bu akşam babana her şeyi anlatacağım, baban seni ve beni asla yaşatmaz’’.
Annem saçını başını yoluyor, kendini yerden yere atıyor feryadı figan çılgınlar gibi kendinden geçiyor, ben şimdi ne yapacağım, bilemiyorum, panikteyim. Annemin dünyası yıkılmış evimize felaketi ben getirmiştim. Akranlarım bu tür yaşantılarını anne ve babaları ile rahatça paylaşırken evlerine mutluluk, ben ise felaketi getirmiştim. Bu kirli sayfa nasıl kapanacak, cehennem azabından nasıl kurtulacağım, tek çıkar yol ailemin namusunu kurtarmak için canıma kıymam gerekiyor. Öte dünyanın cehennem azabını hisseder gibi oluyorum, Ben böyle bir dünyada hesap vermeyi bugüne kadar hiç düşünmemişim, ne olacak benim halim. Gerçekten öldüğümde kaynayan katran kazanlarında cezamı çekecek miyim ? Bunalım geçiriyorum. Ölmekten başka bir şey düşünemiyorum.
‘’Öğretmenim siz bize gerek derslerimizde gerek ise sosyal etkinliklerimizde hep doğruları ve güzellikleri yaşattınız. AİLEME GÖRE YÜZ KIZARTICI SUÇ SAYILAN ERKEK ARKADAŞ EDİNNE, ÇOK BÜYÜK SUÇ VE AYIPMIDIR. GERÇEKTEN ÖTE DÜNYADA BU AYIBIMDAN ÖTÜRÜ KATRAN KAZANINDA MI YANACAĞIM ? ‘’ Sizi çağırmamın nedeni bu.
Boynuma sarıldı, birlikte ağladık yorulana kadar. ‘’Hatice; yaptığın davranış annenin abarttığı kadar kötü bir durum değil, elbette gençliğin gereği olarak kızlar olduğu kadar erkek arkadaşların da olacak. Erkek arkadaşlarından özel ilgi duyacağın da olacak. Bu özel arkadaşlığın ilk veya son da olmayabilir. Annenin ve babanın yetişme şartları günümüzce uygun olmayabilir. Onları da fazla kınama, sen hayatının baharındasın, yaşamın içinde çok daha önemli olaylarla karşılaşacaksın, moralini bozma ve abuk subuk yersiz inançlara da kapılıp hayatı kendin zehir etme. Sen çok güvendiğim, öğündüğüm gurur duyduğum bir öğrencimsin. Kendine gel, sakinleş, çözümü olmayan sorun yoktur. Önce şu elinden bırakmadığın bıçağı ve ilaçları topla bana ver, şu divana uzan ve beni bekle. Din görevlimiz de burada ben biraz onlarla da konuşacağım, tatsızlıklar sonsuza kadar sürecek değil. Çok gençsin, sağlıklı ve güzel bir kızsın, sana güvencimi de sarsma.
Biraz kendine gelir gibi olan Hatice’yi bırakarak salona geçiyorum. Anne hala yerlerde yuvarlanıyor, baba bu namus nasıl temizlenecek teranelerinde atıp tutuyor.
‘’Beni biraz dinler misiniz?‘’ dediğimde anne yerinde doğruluyor, ağlamaktan şişmiş gözlerini ovuştururken ‘’Hocam öleceğim aklıma gelirdi de Hatice’nin böyle namussuzluk , şerefsizlik yapacağı aklıma gelmezdi. Bizim gibi insana reva mı? ‘’ ‘’Havva hanım ortada sizin düşündüğünüz gibi namussuzluk ve şerefsizlik yok. Ben Hatice’yi üç yıldır tanıyorum. Bir gün olsun derslerini aksattığını görmediğim gibi tüm çalışmalarında arkadaşlarına örnek olacak davranışlarda bulunmuş, örnek bir insan. Böyle bir evlada sahip olduğunuz için mutlu olmanız, gurur duymanız lazım. Elbette yaşamınız Yurdumuzda değil, el memleketi dediğiniz batı dünyasında yaşıyoruz. Gelenek ve göreneklerimiz farklı, bizim ülkemizde hoş olmayan bazı davranışlar burada sıradan bir olay. Sen ve eşin de yabancılarla çalışıyorsunuz, birçok davranış hoşunuza gitmiyor olabilir. Elbette gurbettesiniz, buraya uyum sağlamak için uğraş vermemiz gerekli. Almanlar gibi yaşamamız mümkün olmayabilir ama , tepkilerimiz de sınırlı olmalı. Eskilerin dediği gibi YA BU DEVEYİ GÜDECEĞİZ, YA DA BU DİYARDAN GİDECEĞİZ .
Hatice daha hayatının baharında, genç kız adayı. Canınızdan kopardığınız evladınızı bağrınıza basın, yanında olun, O’nu dinleyin, arkadaş olun, yaptığı küçük bir hata nedeni ile CEHENNEM AZABINA MAHKUM ETMEYİN. Yazıktır. Bir insan bu günlere kolay gelmez. Sıkıntılarınız sonsuz, uyum sorununuz var, Vatanınızdan uzaktasınız ama kendinize de bu kadar eziyet etmeyin. ‘’ Bu sözlerim Ahmet bey kardeşim için de geçerli. Evladınıza sahip çıkın, geleceğinin daha güvencede olması için de gayret sarf edin. Bakın gecenin şu saatindeyiz, nerede ise sabah olacak, yarınlara daha güçlü ve birlikte girmek zorundayız. Uzun süre sizlerle olan beraberliğimiz, dostluğumuz ve arkadaşlığımız sürecek. Birbirimize olan güven ve saygıyı yitirmeyelim. Din görevlimiz Mustafa bey hepimizin güvenini kazanmış, donanımlı bir din görevlisidir. Havva hanımın bilerek ya da bilmeyerek Hatice’ye layık gördüğü cehennem azabına açıklık getirecek. Kendisine söz verelim.
Mustafa bey ‘’Ben uzun süredir Hamburg’ta din görevlisi olarak bulunuyorum. Çoğu zaman Türk vatandaşları ile sıkça bir araya geliyorum. Dini yönden ihtiyaç duyulan konularda herkese elimden geldiği kadar yardımcı olmaya gayret ediyorum. Öğretmenimiz İlhan beyin telefonu üzerine buraya geldim. Sizin facia olarak gördüğünüz bu durumun kat be kat üzerindeki vakalara şahit oluyor ve çözüm yolu arıyor ve buluyoruz. Kızınız daha on dört, on beş yaşlarında ergen bir kişi. Aklı başında, öğretmeni ve Türk öğrenci arkadaşlarının güvenini kazanmış bir kişi. Böyle bir evlada sahip olmak gurur verici, siz bunun farkında değilsiniz. Türk ailelerden neler duyuyorum, nelere şahit oluyorum. Uyuşturucu kullananlar, kavgalara karışıp çete oluşturanlar, hırsızlık yapanların sayısı az değil. Hapishanelerde ve barınma evlerindeki çocuk ve gençleri görüyor, telkinlerde bulunuyorum. İşte parçalanan ve kimliğini yitiren bu çocukların aileleri de perişan. Sorunlu olan bu tür çocuklar ve gençler Türkiye’ye zorunlu olarak gönderiliyor. Ben Hatice’nin erkek arkadaşı ile okul çıkışı saatlerinde sıkça olmasa da zaman, zaman buluşmasını sizler kadar dramatik bulmuyorum, Korkulacak bir durum değil. Hatice ile evladınız ile arkadaş olun, dertlerini, sorunlarını dinleyin, çıkış yolları arayın. Öte dünyayı karıştırmayın. Cehennemde kaynayan kazanlardaki katran örneği insanları bunalıma sokar. Gerçekten böyle bir cezalandırma olacak mı diye kusurlu kişiler bunalıma girer, çıkış yolu bulamadığı için de intiharı seçer. Odasında böyle bir eylem için bulunan kızınıza yardımcı olmak öncelikle insanlık görevidir. Bizim dinimizde affetmek önceliklidir. Allah'ın şefaatından yararlanmak istiyorsanız kızınızı kucaklayın, sarılın, O’nu hayata bağlayın. Gerek Öğretmenimiz, gerek ise ben birer elçiyiz. Sizin yanınızdayız. Bu konuyu uzatmayalım, dillendirmeyelim, iyi niyetli olmayan insanlara da fırsat vermeyelim. Şimdi kızımızın yanına giderek O’nu bağrınıza basın ve bu konuyu da gündemden kaldırın. Yarınlar bizim olsun’’
Mustafa beyin telkinleri biraz olsun etkisini gösterdi. Katı ve acımasız görünen babanın gözleri yaşardı, boynumuza sarıldı, hep birlikte Hatice’nin yanına giderek kucaklaştık.
Bütün gecenin yorgunluğu, gerginliği aile bireylerinin sarmaş dolaş olması ile son buldu. Nerede ise sabah olacak, anne ve baba gün doğmadan işlerine gidecek, Hatice de Okuluna biz de hiçbir şey olmamış gibi yaşamımızı sürdüreceğiz.
Yurt dışında görevli Devlet memurlarının görev alanı sınırlı değildir, ben okulda, Din görevlisi Camide Konsolos ve çalışma ataşeleri de ofislerinde görev yaparak işlerini tamamlamış olamaz. Bazen bireysel ya da toplumsal sorunlar olay yerlerinde çözülmek durumundadır. Evimin yolunu tutarken ben de üzgün ve yorgunum. Böylesine üzüntü veren sorunların bir daha yaşanmamasını dileyerek evime giriyorum. Bakalım yarınlarda hangi olaylarla karşılaşacağız. İşimiz kolay değil.
 
SONUÇ : * HATİCE BAYRAK YAŞADIĞI ŞOKUN ALTINDAN KALKAMADI , BUNALIMA GİRDİ

· OKULUNU BIRAKTI , TÜRK DERSHANESİNE DE BİR DAHA GELMEDİ

· REHABİLİTASYON MERKEZİNDE ( KURHAUS ) TEDAVİ GÖRDÜ

· TANIDIĞI BÜTÜN İNSANLARLA İLETİŞİMİNİ KESTİ

· GELECEĞİNİ KARANLIĞA BOĞDU

· MÜHENDİS OLMA HAYALLERİNİ YİTİRDİ

· AİLESİNİ VE SEVENLERİNİ ÜZDÜ

· GELECEĞİNİ KARANLIĞA BOĞDU

· KAYBOLUP GİTTİ
 

Bu yazı 6290 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum