Reyhan Karagöz Çetin

Reyhan Karagöz Çetin


Ayva heykeli mi dediniz?

27 Kasım 2020 - 12:17

Birer ağacız doğduğumuz topraklara bağlı, bakmayın köklerimizin görünmediğine. Havamız, suyumuz memleketten. Acımız, ağız tadımız, sevincimiz, ağıtımız da oradan. Otuz sekiz yıldır İstanbul'da yaşasam da nefesini takip ediyorum Geyve'nin. Düğün derneğini, bayramını, hasatını. Rüzgarım oradan geliyor, yağmur bulutum, toprak kokum da öyle. 

    Şimdilerde acılar çok. Gün be gün gelen ölüm ve  hastalık haberleri ile yıkılıyoruz. Malum virüs hız kesmeden can yakmaya devam ediyor. Ölümün bile hayırlısı derler ya işte öyle; insan istiyor ki her can, başı yastıkta, sevenleri yanında, dualarla veda etsin hayata. Karantina duvarları arasında yalnız başına olmasın.
 
     Başımızı alıp diyar diyar gezmeler, aklımıza esen yere gitmeler hayal oldu. Şimdi tedirgin, dikkatli, savunma odaklı yaşanıyor her şey ama bir yandan da hayat devam ediyor. Yine ilgileniyoruz hiç hastalık yokmuş gibi siyasetle, ekonomiyle, dünyada olup bitenle. Çünkü hayatın içinde olmayanlar fikri olmaksızın yönetilir, alınan her kararı onaylamak zorunda kalır. O halde bizim de sesimiz, sözümüz, hayatı etkileyen kararlarda rızamız olmalı diyoruz. Bizim için elbette İstanbul, Sakarya ve Geyve haberleri öncelikli.
 
    Bu yıl yaz aylarının bir kısmını  Geyve'de geçirdim. Ekim başında oradan ayrılırken merkez caminin çevresi ve Paşa sokak inşaat alanıydı. Meydan projesi için start verilmiş, çalışmalar ivme kazanmıştı. Daha önce Murat Kaya başkanımızın Sakarya'da, benim de yazdığım Adapazarı Akşam Haberlerinin kokteylinde, ayaküstü kısacık sohbette bana verdiği Mona Roza kültür yolu projesinin müjdesi de aklıma geldi, heyecan duydum.

     Böyle güzel haberlere rağmen Meydan Projesinin  tanıtıldığı günden beri, içinde benim de olduğum belli bir kesimde Atamızın büstü ne olacak diye huzursuzluk var. Çünkü büstün yerine ayva konacağı söylendi veya öyle bir yanlış anlamaya neden olundu. Geyve'nin simgesi, en görünür yerde olmalı diyenler, meydandaki ayva heykelini sadece Geyveliler görür ana yollara konsun da gelip geçen yabancılar görsün diyenler, Ata büstünü kaldırmak saygısızlık diyenler, kaldırmıyoruz ki belediyenin önüne koyacağız diyenler oldu. Heryere büst koymakla Atatürkçü olunmaz diyenler, Atatürk olmasa bugün merkezdeki camimiz, gönderdeki bayrağımız, minarelerden  yayılan ezan sesimiz olmazdı diyenler oldu. Yetkililerde bir suskunluk. Belli ki bir rahatsızlık yok. Belki de tepkileri önemsemeyip  biz işimize bakarız dediler. 

    Sanırım bu muhabbet olayı önemseyen Geyvelilerin altı ayını aldı. Oysa dünyada ve ülkede neler oluyor bu arada. Mesela harıl harıl aşı çalışmaları yapanlar var. Virüsün nereden geldiğine, insan yapımı olup olmadığına dair tartışmalar var. Dünyanın bundan sonraki dengesi ne olacak, bu virüs bir silah gibi kullanılıp sömürgeler yaratır mı diye kafa patlatanlar var. Hepimizin içine korku salan çipli insanlar mı olacağız diye endişeler var. Aşı gelse güven içinde gider yaptırır mıyız diyenler var. Okullar kapalı çocuklar ve aileler  için neler yapılabiliriz diyenler, eğitimde geriye kalmayalım diye gayret edenler, bağış kampanyaları, eğitim destekleri, burs ayarlayanlar; bilgisayar, tablet yardımları yapanlar var. İşsiz kalan büyük bir kesim var onlar ne  durumda deyip çareler üreten insanlar var. 

    Bu arada Geyve gündeminde meydan projesi ile ilgili tartışmalar hala sürüyor.  Geçenlerde siyasi parti ilçe başkanları toplanıp demeç verdi, başkana, büstün yerinde kalmasına dair arzularını  ve gerekliliğini dile getirdiler. Şimdilerde ise bu konuyla ilgili görüşmeye giden Ecevit Keleş ve Gürkan Kar beyefendilere başkan Ekrem Yüce'den muhtarlar ve ilgililerle konuşup uygun bir çözüm bulacağız diye  mutabakat sözü verildi. 

    İnsan, konuşulması, başarılması gereken bunca şey varken değer miydi bunca zamanın yitmesine diye sormaktan kendini alıyor.  Aynı ulustan, aynı dilden, aynı inançtan, aynı bayraktan güç alan insanlar olduğumuz halde nasıl da birbirine güvenemeyen insanlar olduk. Endişe duyuldu Atamızın büstüne haksızlık mı yapılacak diye. Geyve ki düşmana geçit vermeyen ender yerlerden biri. Sakarya Meydan Savaşı'nda kilit noktalardan biri. Gazimizin ayak izleri var topraklarımızda. Biraz duygusal, endişeli olmak  çok normal değil mi?  
Üstelik yurdun pek çok yerinde kamyonlara atılan büstler, çöpe atılan Atatürk'ün fotoğrafının yer aldığı çerçeveler olmadı mı? Belki bilinçli üretilen haberlerdir bunlar. Öyle olmasını ümit ediyorum daha doğrusu. Bu memleket evlatlarının içinden öylesi hainler çıkabileceğine ihtimal vermek istiyorum. İnsanımızı bölmek isteyenler her silahı kullanıyor kimi neyle tahrik edeceklerini çok iyi biliyorlar. Tüm bunlar düşünülerek daha ilk başta insanların içini  rahatlatan bir açıklama yapmak mümkün değil miydi? 

   Şimdi gecenin tam on ikisi. Ayva üzerine yazacağım, elimde ayva, dilimde ayva tadı. Kış gecelerinin bol sulu, şifalı, lezzetli, geleneksel tadı. Bu saatte ayva yenir mi demeyin lütfen. Gece de, kahvaltıda da yenebilir ayva. Mide dostu. Gülüşümüze güzellik, yanağımıza gamze, ayva. Kış salatalarının içinde denediniz mi hiç. Her salataya rendelenmiş bir ayva. Reçelini mi seviyorsunuz siz, tatlısını mı yoksa, şöyle kaymaklı kaymaklı olanından. Kompostosu, marmelatı, fırında pişmiş olanı. Anladım anladım siz ayvalı lokum seviyorsunuz. 
     
Geyve, Murat Kaya başkanımızın önderliğinde ayvanın patentini aldı. Ülkenin en güzel ayvası bizde diyebiliyoruz. Ayva festivalleri yapıldı, televizyon ekranlarına ayva çıkartması yapıldı, İbrahim Sadri'li, Buray'lı etkinliklerle ayva tanıtımına devam edildi. 
    
Pamukova ile aramızdaki ayva mücadelesi beni gülümsetiyor. Aynı toprakların, aynı iklimin ayvaları neden birbiriyle yarışsın ki, neden kardeş olmasın. Yatırım ve reklam konusunda ben tatmin olamıyorum. Üstelik Geyve'nin imajı, meydandaki en önemli nesne neden bir ayva olsun ki. Ben kent meydanlarını önemsiyorum. Kültürün aynasıdır kent meydanları. Orada egzotik bir yapı mı var, doğallık mı hakim, tarihin gizemli pencerelerine çağıran bir kapı mı, aydın insanların barış, özgürlük, hak arayan insanların sıkça sesini duyurduğu bir hürriyet meydanı gibi mi? Bir özgünlük taşıyor mu? O meydanı kimler dolduruyor? Birey olarak kendini ispat etmiş, söz ve imtiyaz sahibi, yeteneklerini meydana çıkarabilmiş başarılı insanlar mı, yetiştirdiği bilim ansanları mı var, değerli yönetici kadroları mı çıkarabilmiş, yetiştirdiği başarılı öğretmenleri ile mi ünlü  yoksa sağlığı için ömür harcayan vefalı sağlık çalışan kadroları mı yetiştirmiş? Edebiyatın, ülke gündeminin neresinde bu insanlar. Ses sanatçılarımız, ressamlarımız, şairlerimiz, yazarlarımız, hatiplerimiz nerede. Meydanları dolduran bir sürü olacaksak başka adresler de var, masrafa hiç gerek yok. 
    
Edebiyatta bir kural vardır. Vermek istediğin fikri düşüncelerin, olayların, kimliklerin arasına gizler de veririsin. Çıkıp da romanın veya filmin sonunda vermek istediğin mesajı pat diye söylemezsin. Diyelim ki bir kahramanlık hikayesi anlatıyorsunuz. Bu adam vatan için öldü diyerek bir kestirip atarak veremezsin duyguyu. Yaşananlar karşısındaki tutumu, önüne çıkan yol ayrımlarında adamın tercih ettiği yol, sözleri, sözü söyleme şekli, beden dili, ses tonu her şey ama her şey etkilidir. 
    
    Ayva ise imajımız onu meydanda ayva heykeli ile ifade edemeyiz. Gülen çiftçimiz başarırır ayva üretiminde kalite yakalamayı. Biz sadece çiftçiyi güldürmeliyiz. 
Ekranlarda elinde ayva ile tanıtım yapmaya çalışmak benim için acizlik. Entellektüel bir konuda ekrana davet edilen Geyveli veya Geyve ayvasının tadını  bilen biri en kıymetli meyvedir, gelirken size de getirdim diye iki ayva çıkarıp bir cümle kurabiliyorsa reklamın hası budur. Öğretmenine, doktoruna, bir yerde işini kolay eden bir dostuna bir sandık ayva yollayan yapıyor asıl reklamı. Metin  yapıyor mesela, Ankara operasındaki tüm arkadaşlarına ayva götürerek. Muzaffer bey yapıyor İstanbuldaki dostlarına ayva tattırarak. İbrahim Sadri iki şiir okur, parasını cebine koyar gider. Bu kadardır onun vefası. 

    Şaban Öztürk arkadaşımın ayva bahçesine davet edildim. Güller, krizantemler arasından geçerek girdim bahçeye. Salkım söğütün altındaki salıncak gördüğüm en davetkar ev sahibiydi. Kalbi kırılmasın diye her ağaçtan bir ayva istedim, onları öpüp koklayarak. İncitmeden yerleştirdim elimdeki sepete, öpe okşaya. Dalındaki yeşil biberler gül gibi gülümseyen o diri, kanlı canlı, gençlik ilahesi gibi kurumlu biberlere şiirler yazmak, şarkılar söyleyip dans etmek istedim. Tek başına ayva nedir ki. Bahçesinde gezmeden, dalında seyretmeden, elinizle okşayıp almadığınız ayva nedir ki. Meydandaki heykel mi? 

     Isparta'ya lavanta bahçelerine, Datça'ya bedem çiçeği festivaline, Alaçatı'ya ot festivaline koşan insanlar Geyve'de ayva festivaline gelip neden pazaryerindeki tezgahlarda tutsak olsun? Niçin ayva bahçelerinde yakılan barbekülerde doymasın karınlar? Neden bahçelerde koşmasın çocuklar? Neden mankenler bu defa da ayva bahçesinde çekim yapmak için gelmesin? Ya ayva ağaçları çiçekteyken. Neden o zaman da  şenlikler olmasın Geyve'de? Çiçek festivaline gelenler neden ayvaların olacağı günü sabırsızlıkla beklemesin? Neden siparişlerini verip de ayrılmasın ayva bahçesinden?  Kiraz bahçeleri çiçeğe durmuşken neden olmasın şenlik. Ya elma. Ayvanın kardeşi değil miydi o? O neden üvey evlat oldu aniden. Her şey parayla mı ölçüt? Gülen ayva ağlayan nar masalını yeni baştan yazıp basalım mı mührümüzü edebiyat dünyamıza, tarım dünyamıza?

     Tekirdağ'da üzüm bahçelerinde gezerken şarabını tattıran çiftlik sahibi gülümsesin Geyvemin çiftçisi. Şirince'nin güzel hanımları, şık beyleri gibi gülümsesin Geyve'nin de zeytin üreticisi, zeytinyağından tattırırken, işlem basamaklarını tatlı tatlı anlatırken. Sadece ayvayı, zeytini bilmesin, dünyada neler olup bittiğini de bilsin. İspanyada İtalyada ne yapıyormuş zeytin üreticisi, ne kadar kazanıyormuş bilsin. Ayvasını ihraç edeceği yeri seçebilsin. İşin özü sadece çiftçi kalmasın. Köylü kalmasın. Çağın gerisinde kalıp sömürülen, emeği ile başkalarını ihya eden aciz, zayıf, güçsüz insan olmasın. 

     Semboller, simgeler önemlidir. M. Kemal Atatürk'ün muhteşem bir büstü hatta olağanüstü değerli bir heykeli yaraşır o meydanın tam ortasına. Köylü milletin efendisidir diyen Mustafa Kemal Atatürk, yanında birkaç çiftçi, yanında elma, ayva, kiraz, şeftali, üzüm sepetleri...Bir ağacı kestirmemek için köşkü taşıyın diyen, yürüyen köşke ilham veren Atatürk bugünkü acizliğimiz, yol erkan bilmeyişimizden utanırdı herhalde. Bir ağacı kesmemek için yol güzergahını değiştirenler görse gülerdi halimize. Bence iş bilmezlik değil ben yaptım oldu diyen dayatmacı zihniyet çirkin. Dilerim öylesi zihniyetler uzak olsun Geyvemizden.

Bu yazı 5338 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 4 Yorum
  • Av. Perihan- Celal Şaylan
    4 yıl önce
    Reyhan hanım; Geyve'li olarak bizleri duygu ve düşüncelerini çok güzel ifade etmişsiniz. Atatürk heykeli en güzel şekli ile meydanda olmalıdır. Ayva görünümü de yine ilçemizin uygun yerlerine konulması uygun olur düşüncesindeyiz.
  • Kaptan
    4 yıl önce
    Reyhan hanım gerçekten çok guZel anlatım yapmışsınız işte bizim geri kafali siyasetçiler. Ne anlasın o ayva heykeli şehrin giriş ve çıkışlarına yapılır. Ama ne bilsinler. Kafaları basmaz şehrin giriş çıkışına koycanki geyvenin geyve olduğunu bilsinlet
  • Muzaffer Uysal
    4 yıl önce
    Reyhan hanım ;emeğinize ve gayretlerinize çok teşekkür ederim.
  • Ayşe Atik
    4 yıl önce
    İnsan yüreğindeki duyguları kafasındaki düşünceleri ancak bu kadar güzel açıklayabilirdi. Kaleminize,yüreğinize ,düşüncelerinize sağlık.....