Ali Çetinkaya

Ali Çetinkaya


Demedi demeyin!

26 Şubat 2021 - 23:52

Geçmişe baktığımızda bugüne ve geleceğe ışık tutacak o kadar yaşanmış, yapılmış örnek var ki. Hem de yakın tarihimiz diyebileceğimiz zamanlarda. Hafızalarda tazeliğini hala koruyor. Birazcık bakabilsek, bugün ve gelecekte bizleri hata yapmaktan alıkoyacak, devletimizin ve milletimizin zarar görmesini engelleyecek. Fakat biraz tarih özürlü bir millet olduk. Olaylara, yaşanmışlara bakıp ders çıkarmak yerine, yalan yanlış söylenenlere bakıyor ve hatalar zincirimize yenilerini ekliyoruz.

      Yıl 1838. Yine bugünlerdeki gibi ekonomi buhranlı günler yaşıyor. Devlet çıkış yolu arıyor. Zamanın en yüksek adamları sanılan, beceriksiz, basiretsiz, dirayetsiz devlet adamlarının yaptıkları yanlış işler yüzünden Osmanlı devletini yıkılma sürecine taşıyan hatalar zincirinin ilk halkası.

    İngilizlerle yapılan Balta Limanı Ticaret Anlaşması:

Devletin buhranlı günleriydi. 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, 1827'de İngiliz, Fransız, Rus ortak donanmasının  Navarin limanında donanmamızı imha etmesi, 1829'da Rus ordularının Edirne'yi alıp İstanbul'a doğru ilerlemesi, 1833'te İngiltere ve Fransa'nın teşvikiyle  Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ordusuyla Kütahya'ya kadar ilerlemesi. Bu ilerlemeyi durdurmak için Ruslardan yardım istenmesi. Rusların Akdeniz'e inme tehlikesine ve Mehmet Ali Paşa'nın  tekrar saldırmasına karşı İngiltere Osmanlı'yı destekledi. Buna karşılık olarak da “Balta Limanı Ticaret Anlaşması”nı Osmanlı'ya kabul ettirdi. Bu anlaşmadan sonra Osmanlı devleti İngiltere'nin açık pazarı haline geldi. Anlaşma 16 Ağustos 1838'de Sadrazam Reşit Paşa'nın Boğaziçindeki Baltalimanı'ndaki konağında Reşit Paşa ile İngiliz elçisi Ponsanby arasında imzalandı.

       Hemen sonrasında benzer anlaşmalar Avrupa'nın diğer güçlü devletleriyle de yapıldı. Osmanlı devletini çöküşe kadar götürecek bu anlaşma, devletin önde gelenlerine ve halka öve öve anlatıldı. Tıpkı zamanın başbakanı Tansu Çiller'in 6 Mart 1995'te imzalayıp, 31 Aralık 1995'te yürürlüğe giren AB ile yaptıkları Gümrük Birliği Anlaşması'nın halkımıza öve öve anlatılıp, üstelik bir de alkışlatılması gibi.

       İngilizlerle ve daha sonra diğer güçlü Avrupa devletleriyle de benzer şekilde yapılan bu anlaşmalar, Osmanlı devletinin ekonomisini çökertti. Üreticinin rekabet gücünü elinden aldı. Çünkü yabancıların mallarına vergi avantaları getirildi, yabancı mallarına serbes dolaşım hakkı verildi, hatta Osmanlı'dan yapılan ihracatta da yabancıların kontrolüne geçti. İşin özü bu anlaşmayla kendi üreticisi, kendi tüccarı yerine yabancı tüccarı korumayı kabul etmiş oldu.

    İngilizler bu anlaşmadan “ŞAHESER” diye söz ederler.
 
    Bu süreçte Osmanlı Devleti'nin gelirleri azaldı. Küçük sanayici çöktü. Devlet harcamaları da ısraflarla birlikte arttıkça arttı. Paranın değeri düştükçe düştü.

    Bu kadar olumsuzluklara rağmen dış borç alınmadı. Ta ki 1854 Kırım Savaşı'na kadar. Çünkü Osmanlı devleti dış borç  almayı onur kırıcı buluyordu. Fakat  Kırım Savaşı ile birlikte ilk dış borçlanmayı gerçekleştirdi. Önceleri dış borç almayı onur kırıcı bulan Osmanlı  Devleti'nde daha sonraları dış borç bulabilecek sadrazamlar. Nazırlar iş başına getirilir oldu. Artık dış borç bulabilmek bir marifet ve övünç kaynağı olmuştu.

      2. Abdülhamit'in tahta çıktığı 1876 yılına kadar tam 15 büyük borçlanma gerçekleşti. Dünya ölçeklerine göre misli misli faizlerle yapılan bu borçlanmalar Osmanlı ekonomisini zaten bitirmişti ki Abdülhamid in sadrazamı Rus Nedim Paşa 1876'da devletin iflasını ilan ederek adeta son noktayı koydu.

      1881'de “Duyun-u Umumiye” kurulduktan sonra  ekonominin yönetimi Osmanlı'nın elinden çıkmış, artık bütçe yapma hakkı bile kalmayarak ekonomik bağımsızlığımız elden gitmiştir.

    Osmanlı ekonomisinin idaresini ele geçiren Avrupa devletleri  yöneticisi olduklaru Duyun-u Umumiye yönetisi adamları marifetiyle “REJİ” İdaresini de kurdurarak en büyük gelir kaynaklarından olan  tütün, tuz ve alkolü de  idaresine geçirerek, 1925 yılında Atatürk'ün REJİ'yi devletleştirip, TEKEL'e dönüştürene kadar, yaptığı yanlış, haksız ve katı uygulamalarla Türk Milleti'nin hafızasında derin bir travma oluşturmuştur.
 
      Yine bu dönemde yapılan saraylar ve müsrif harcamalarla Osmanlı sarayı yıkılışı hızlandırmak için adeta çaba harcamış gibidir.

      Bu dönemde yapılan demiryolları, Hicaz Demiryolu hariç, emsallerine göre misli misli fiatların yanı sıra, 95 ve 100 yıllık imtiyazlarla, kilometre gelir garantili olup, her yıl garanti edilen miktar devlet kasasından karşılanmış, bazı yararlarının yanı sıra demiryolları da Osmanlı Devleti'nin yıkılan duvarlarına balyozu indirmiştir.

     Bunlar ve bunlara benzer bir çok hadise Osmanlı devletini tüketmiş, artık dış saldırılara karşı kendini koruyamaz duruma getirmiştir. 1914'e gelindiğinde, zaten Osmanlı Devleti'ni yıkmak ve paylaşmak üzere başlatılan 1. Dünya Savaşı arefesine gelindiğinde, Osmanlı Devleti adeta diz çökmüş duruma getirilmişti.

      Yakın geçmişimizde bu kadar tecrübe varken, şöyle bir bakıp ders çıkarmamak, bizi yine benzer felaketlere götürebilir. Son 50-60 yılımıza bakıldığında benzer hataların ısrarla yapıldığını görüyoruz.

      Bizden söylemesi. Tarihi olaylardan ders çıkarmazsak, tarih bize aynı acıları tekrar tekrar yaşatır.

       Demedi demeyin.

       Ali ÇETİNKAYA

Bu yazı 1136 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum