Ali Çetinkaya

Ali Çetinkaya


Kim hain, kim kahraman?

29 Eylül 2022 - 09:27

Kahraman, kutsal saydığı değerleri  için, bizim kutsalımız vatandır, bayraktır, ezandır, kurandır, namustur, bunlar için canını , kanını seve seve feda edenlerdir. Bu uğurda ileri atılıp dönmeyenler, ya da dönmemeyi göze alanlardır.

Hain ise, bu kutsalları hiçe sayıp, menfaati, rahatı için  gaflet, delalet hatta hıyanet içinde olanlardır.  Bu uğurda düşmanla işbirliği yapanlardır. Vatanının işgaline göz yumanlardır. Bayrağının indirilmesini umursamayanlardır. Ezanların susmasına aldırmayanlardır. Milletinin perişan olmasına  sebep olanlardır.

Son zamanlarda  Kurtuluş Savaşı karşıtı olan, hatta Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayi Milliyecileri engellemek için  Kuvayi İnzibatiye gibi, Aznavur Ayaklanması gibi olayları hazırlayıp memleketi işgal eden düşmanla savaşan  Anadolu Türk evlatlarının  birbirini boğazlamasını  İngilizlerle işbirliği yaparak sağlayan, o zamanın devlet yöneticilerini  masum göstermeye çalışan, bütün olanlara  mühür basan padişah Vahdettin’in hain olmadığı, hataları olsa da masum olduğunu söyleyen bazı siyasetçi, yazar, sosyal medyaboy gösteren kişiler görülmektedir. Elbette birilerinin demesi ile hain de olunmaz, kahraman da olunmaz. Ona Büyük Türk Milleti’nin vicdanı karar verir, vermiştir.

Tam dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra tarihte eşi benzeri görülmemiş bir Ateşkes Anlaşması yapıldı. Bu anlaşmaya göre ordular dağıtıldı, silahları toplandı vatanın bütün varlıkları, kuvvetleri düşmana teslim edildi. Bu da yetmez gibi anlaşmanın yedinci maddesi gereği düşman istediği yerleri işgal edebilecekti ve de etti. Ordular dağıtıldı ama Yemen- Hicaz bölgesindeki ordular yenilmediği halde Arap eşkıyaları ile İngilizlerin insafına terk edildi. Maalesef geri getirilemedi. Çoğu esir kamplarına kapatıldı, kimilerinin gözleri kör edildi. Kaçıp kurtulanlar da kimi yollarda kayboldu, kimilerini Arap zenginler alıkoyup, kapısına köle yaptı. binlerce askerimizi düşman insafına bırakan Sultan Vahdettin Trablus’ta mahsur kalan şehzade Osman Fuat Efendi için Mondros Ateşkes Antlaşması için Ege’de Mondros limanında İngiliz generalle ve heyetiyle  görüşmelere gidecek olan Rauf Bey’den (Orbay) nasıl bir istekte bulunuyor.

Rauf Orbay hatıralarını yazdığı Cehennem Değirmeni adlı kitabında diyor ki: “Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamak üzere heyet başkanı olarak görevlendirildim. Sadrazamla  birlikte saraya gittik. Sadrazam İzzet paşa huzura kabul edildi. Bir hayli müddet sonra  çıkışında padişahın teşekkül eden heyeti  tasdik ettiğini belirtti. Bazı hususlara  ehemmiyet  verilmesini irade buyurduğunu söyleyerek, Şehzade Osman Fuat Efendi’nin savaş sebebiyle bir türlü kurtulup çıkamadığı Trablus’tan  dönmesi için İngilizlerden hususi şekilde teşebbüste bulunmamı istediğini iletti. Gece yarısı Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet ve katip Ali Bey’le “Peykişevket” kurvazörüne binerek, İstanbul’dan Bandırma’ya, oradan da trenle İzmir’e hareket ettik” diyor. Limni adasına varıp görüşmeler başlayınca da Sultan Vahdettin’in bu hususi ricasını iletir, maddelere yazılmadan kabul görür ve şehzade İngilizlerin marifeti ile İstanbul’a getirilir.” Kaynak: Siyasi Hatıralarım cilt 1 sayfa 84”

Şehzadenin Trablus'taki akıbeti için bu kadar yoğun çaba içine giren Sultan Vahdettin, on binlerce vatan evladını Arap çöllerinde İngilizlerle Arapların insafına terk etmekten çekinmemiştir.

Vatan topraklarını, bayrağımızı, bağımsızlığımızı, namusumuzu ve de kutsallarımızı korumak ve kurtarmak için Anadolu’ya geçen, Samsun, Amasya, Erzurum, Sivas’ta toplantılar, kongreler, mitingler düzenleyip vatanı yine milletin iradesi ve mücadelesinin kurtaracağını anlatan Mustafa Kemal Paşa’ya Türk Milleti inanmış, güvenmiş ve etrafında topyekun toplanıp, düşmanı yurttan kovmak için büyük bir mücadele, Kurtuluş Savaşı verirken millet, vatan olmanın bedelini isterken toprak, bu bedeli ödemekten çekinmeden mücadeleye giren, Hasan Tahsin, İzmir’de düşmana ilk kurşunu atıp şehit olurken, aslan yürekli cüce Ali Şamil 110 cm boyuyla, tüfeği yerden sürükleye sürükleye yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’in yanında o cepheden bu cepheye koşarken. Efeler dağlardan inip, İzmir’i ve sonrasında bütün Ege’yi işgal eden Yunan kuvvetlerine dünyayı dar ederken, Çete Emir Ayşe Efe “büyük adamlar silahı olan alsın çıksın” dediğinde martiniyi alıp cepheden cepheye koşarken, Halit Molla ve de İpsiz Recep Kuvayi Milliyecilerin başında Adapazarı’nı düşman işgalinden kurtarırken, Topal Osman önce Karadeniz Bölgesinde Rum çetelerine kan kusturup, Anadolu’da padişah Vahdettin ve işbirliği Yaptığı İngilizlerin desteğiyle çıkarılan ayaklanmaları bastırıp, Yunan’ı İzmir’de denize dökene kadar cepheden cepheye koşarken, Kara Yılan, Şahin Bey Antep savunmasında Fransızlara karşı savaşıp şehit düşerken, daha on dört yaşında Şehit Kamil Fransız askerinin kafasını bir taşta parçalayıp, ardından şehit edilirken Sütçü İmam Marş’ı Fransız’a dar edip, o Şehri halkı ile birlikte kahraman yaparken, büyük kahraman Reşat Çiğiltepe, söz verdiği zaman diliminde Çiğiltepe’yi düşmandan alamadığı için, bu utançla yaşayamam diye not bırakıp intihar ederken, Vecihi Hürkuş, derme çatma uçağıyla düşman üzerinde uçarak kurtuluşa giden yola baş koyarken, Kara Fatma  taa Erzurum Kongresinden 9 Eylül’de düşmanı denize dökerken, Şerife Bacı  İnebolu’dan Kastamonu’ya oradan da Ankara’ya gidecek cephaneyi kağnısıyla taşıdığı gece donarak şehit olurken, Tayyar Rahmiye düşmanın barındığı yerlere rüzgar gibi dalıp, bozguna uğratıp  şehadete ererken, Kılavuz Hatice Fransız taburunu kandırıp pusuya düşürerek tamamını imha ve esir ederken, Asker Saime İstanbul- Ankara arası mekik dokur gibi casusluk görevini yaparken, Fenerbahçeli Futbolcular Papazın Çayırı yanındaki kulüp civarında Anadolu’ya silah kaçırırken, bir çok din adamı, başta Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi, Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi İspartalı Hafız İbrahim Efendi, İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi, Denizli Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi, Çal ilçe müftüsü Ahmet İzzet Efendi, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Aydın Çine’de Süleyman Efendi  ve daha bir çok din adamı istiklal mücadelesi verirken,  ve de cephe gerisinde kadınlar ocağını tüttürme mücadelesi verirken; Sultan Vahdettin,  Mustafa Kemal Paşayı daha sekiz Temmuzda görevden aldı. Daha sonrasında zamanın şeyhülislamı Dürrizade Abdullah Efendi marifeti ve Sultan Vahdettin ve Sadrazam Ferit onayıyla Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler hain ilan edilip öldürülmeleri ya da yakalanıp idam edilmeleri fetvasını yayınladılar. Daha sonra göreve gelen şeyhülislam Mustafa Sabri efendi marifeti ve Padişah Vahdettin’in onayıyla  Mustaf Kemal Paşa ve silah arkadaşlarına idam cezasını onaylayıp, bildir bastırarak İngiliz uçaklarıyla Anadolu’da her tarafa attılar.  İngiliz Muhipleri cemiyeti ve  Teali İslam Cemiyetlerinde yönetici ve bazıları da devletin önemli mevkilerinde yönetici olarak bulunan Sait Molla, İskilipli Atıf gibiler İngilizlerle işbirliği yapıp, Yunan kuvvetlerinin padişahın askerleri olduğu ve karşı koyanların hain olduğu yayınlarını yapıp bildiriler yaptılar, Manisalı hoca Hüsnü Efendi ve onun gibi bazı hocalar, Yunan’la işbirliği yapıp, Kurtuluş Savaşı veren Türk Milletine karşı mücadele ettiler.

Türk Milleti, Atatürk’ün önderliğinde  vatanı düşmandan temizlediğinde de çoğu yurt dışına kaçtılar. Padişah Vahdettin bir yazı ile İstanbul'u işgal eden İngiliz generale müracaat ederek canını tehlikede gördüğünü söyleyip, bir İngiliz savaş gemisiyle yurt dışına kaçtı. Manisalı Hoca Hüsnü Efendi Yunanistan'a kaçtı Türklüğümden istifa ediyorum diye bir yazı yayınladı. Hüsniyadis adını alarak Yunan tebaasına geçti. Zamanın gazeteci yazarı ve sonrasının Maarif Nazırı Ali Kemal kaçamadı yakalandı. Vahdettin kaçtığında İstanbul İngilizlerin işgali altındaydı. İstanbul sokaklarını 65 bin civarındaki işgal kuvvetlerinin çizmeleri mahmuzluyordu. İstanbul yaklaşık beş yıl süren işgalden sonra  Türk Milletinin imhasını gerçekleştirdiklerini sananların imzaladığı Sevr Antlaşmasını, kazandığı Kurtuluş Savaşıyla çöpe atıp, Lozan Antlaşmasıyla İstanbul’un da düşmandan temizlenmesini sağlayarak bize bu aziz vatanı ebedi vatan yaptılar.

Öyle birilerinin demesiyle ne kahraman olunur ne de hain. Kimlerin kahraman, kimlerin hain olduğu Büyük Türk Milleti’nin vicdanında yerini çoktan almıştır.

Ne mutlu Türk’üm diyene.
 

Bu yazı 677 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • mehmet kartal
    1 yıl önce
    Milli mücadeleyi, işgal yıllarını ve yaşananları tek yanlı okuyup yorumlamak, resmi tarihin işidir. resmi tarih, objektif değildir. O dönemde yaşamış olan paşaların hatıraları ve yazdıkları bazıları basılmıştı, piyasada bulunup okunabilir, okunmalıdır da. mesela ali fuat paşa, kazım karabekir, dönemin hain denen şeyhülislamı vs anlattıkları okunmalı ve ona göre bir karar verilmelidir. ufak bir araştırma ile resmi tarihin çok da gerçekçi olmadığı fark edilebilir.