Ali Çetinkaya

Ali Çetinkaya


Haramzade

06 Şubat 2021 - 08:41 - Güncelleme: 06 Şubat 2021 - 08:46

HARAMZADE
          Tarlasında geçen yıl ekilen fasulye tohumlarından kendiliğinden yetişen, emek verilmeden yetiştiği için haramzade olarak görüp, bunları toplamayan bir güzel insan soyu hala varlığını sürdürüyor.

         1998-99 eğitim öğretim yılıydı. İl dışından doğup büyüdüğüm yer olan Sakarya'ya tayin istedim. Bir köy okulunda öğretmen olarak görev yaptığım ilk yıl. Köy ova köyü. Muz ve narenciye hariç her çeşit sebze ve meyve yetişiyor. Öğrencilerimle, anne- babalarıyla tanıştıkça cömertliklerini gösterircesine; "Hocam bu bağ bizim, üzüm zamanı buradan üzüm alabilirsin".  Bir diğeri, "Öğretmenim, bu kiraz bahçesi bizim, kiraz zamanı kiraz toplayabilirsin. Hocam, bu elma bahçesi bizim, elma zamanı elma toplayabilirsin" diye hemen hemen herkes tarlasını, bahçesini gösteriyor, "Buradan mevsimi gelince sebze meyve alabilirsin" diyorlar.

        Köyün hanımları eşime, köyün çocukları çocuklarıma aynı şeyi söylüyor. Kendi bahçeniz gibi  alın, çekinmeden toplayıp yiyebilirsiniz diyor ama. Bu bahçelerden sebze- meyveyi kendimiz  almak bize ters geldi. Dolayısıyla hiç kimsenin bahçesinden ne sebze ne de meyve almadık.
 
        Bir gün ilçe pazarından dönüyorum. Pazar alışverişi yaptım. Sebze- meyve de aldım. Üzüm poşeti şeffafmış, dışından üzüm olduğu belli oluyor. Otobüste köyden insanlar da var. Köyün muhtarı da yan koltukta oturuyor. Üzüm poşetini görünce izin isteyerek poşeti aldı, elimdeki şeffaf olmayan diğer poşete koydu. Sonra bir fırsatını bulunca neden öyle yaptın diye sorduğumda, "Utandım" dedi. Bunda utanacak ne var muhtar dediğimde; "Üzüm cenneti köyümüzde, köyümüzün öğretmeninin pazardan üzüm alması bizim ayıbımız, bu yüzden utandım" dedi. Sonra bu köylüler arasında duyulmuş olacak ki; öğretmen bağdan, bahçeden ne sebze ne de meyve almıyor, o zaman biz götürelim.

        O tarihten sonra hemen hemen her hane hangi sebzenin hangi meyvenin mevsimiyse kasayı kapan eve getirdi, kimi kapının önüne bıraktı. Elma kasaları, üzüm kasaları, ayva kasaları, domatesinden biberine ne ararsan, bizim mutfak küçük bir manav dükkanı gibi.

       Biri turpun sapından tutmuş, en büyüğü, diğeri üzüm kasası elinde en seçme üzümler. Diğer komşu elma kasası koymuş kapının önüne. Derken bir diğer komşu aynı zamanda bir öğrencimin annesi barbunya fasulyesi  ekmişler . Bir kasa barbunya, ama ne barbunya. Tam seyirlik. Bu böyle devam etti o sene.

       Sonraki yıl barbunya fasulyesi getiren komşuya sorduk, varsa para ile biraz satın almak isteriz, diye. "Bu sene ekmedik, zaten ekseydik size getirirdik" diye cevap aldığımızı hatırlıyorum.

       Birkaç gün sonra geçen yıl barbunya ektikleri tarla yol kenarı olduğundan buradan geçerken sanki gene fasulye var ama seyrek. Bir orda bir burada. Kendileri de aynı tarlada. Benim barbunyalara baktığımı görünce anladılar meseleyi.

       Hocam bunlar “Haramzade”..  Yani, geçen yıl ektiğimiz fasulyenin kendiliğinden dökülen tohumlardan kendiliğinden çıkan, yetişen  fasulyeler. Emeğimiz olmadan yetiştikleri için biz bunlara haramzade deriz ve satmayız, kimseye de vermeyiz. Ben meseleyi anladım. Biraz da duygulandım hani.

       Şimdilerde  bakıyorum da; helali haramı  ayıran insan bulmak epey zor. "Devletin malı deniz, yemeyen keriz" misali devlet malı, millet malı demeden, hak etmeden  ihalelerde, dört beş maaş almalarda, yapılan müsrif harcamalarda yiyen yiyene. Üstelik sorgulayana da kızıyorlar.

      Bir yandan da tesellimiz kendi tarlasında emek vermeden, kendiliğinden yetişen ürüne bile “Haram” diye el sürmeyen insan soyunun devam ettiğini görmek umutlarımızın sönmesini engelleyen bir güzellik.

     Bugün yokluğunun, azlığının acısını çektiğimiz insan soyundan hala varlığını sürdüren bu güzel insanlara selam olsun.                           
     
    Ali Çetinkaya

Bu yazı 1560 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum